ŞERH

Son yazımda (Cahiliyede Allah Tasavvuru), cahiliye dahil, tarihin hiçbir döneminde Allah’ı inkâr mümkün olmamıştır demiş; küfür ve şirk kavramlarına vurgu yapmıştım.

Kavramlar, anlamlarını üç şekilde :

1. Etimolojiden.

2. Semiyolojiden

3. Dil sisteminin bütünlüğünden, alırlar.

Etimoloji, genel-sözlük-kök anlamı; semiyoloji, ilişkisel anlamı; dil sisteminin bütünlüğü ise, belirleyici anlamı verir.

‘Düzen : İlişkiler Sistemi’ yazımda da, kâinat düzeni ile dil düzeni ilişkisine değinmiş; sosyal-siyasal düzen (= din) bozuksa, onun dil sistemi de bozuktur. Doğru sosyal-siyasal ve ekonomik düzenin (= dinin), dil sistemi de doğru olur, demiştim.

Kur'ân’ın (= İslâm’ın) bütüncül dil sistemi, kelime ve kavramların semantik ve etimolojik anlamlarına müdahale eder. Kimi kavramları ibkâ (olduğu gibi bırakır), kimi kavramları ihyâ eder (düzeltir), kimi kavramları da iptal eder (ortadan kaldırır).

Kur'ân’ın (İslâm’ın), cahiliye toplumunun Tanrı (İlâh, Allah) Tasavvuruna müdahalesi de bu şekilde olmuştur.

İnkârın genel-sözlük-kök anlamı, yok saymadır; semiyolojik anlamlarından biri de nankörlük etmedir. Semiyolojik anlam, belli kavram kümelerinin ilişkisinden doğar. İnkârla, küfür, fısk, şirk, münafıklık, zulüm, adaletsizlik, nankörlük, vb. kavramlar aynı kümenin = semantik alanın elemanlarıdır. Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük = küfür, Allah’ı, ve o nimetleri Allah’ın verdiğini inkârdır. Hûd, 9. âyet, buna açık örnektir. “İnsana bir nimet tattırır, sonra da onu ondan çekip alırsak, yeūs olur ve nankör kesilir = leyeūsün kefūr.” Nahl, 54; “Allah, onlardan bir sıkıntıyı giderir-gidermez, hemen O’na = Rablerine ortak/şirk koşmaya kalkarlar.” (= “birabbihim yüşrikûn”)

Rabbin verdiği nimetin kadrini bilmemek = O’na şükür = teşekkür etmemek, nankörlüktür, küfürdür (nimeti Veren’i örtmek, görmezden gelmektir), nimeti de o nimeti Veren’i de inkârdır.

İnkârın, küfrün, şirkin, imanın, ihlâsın, taqvânın, vb. kavramların anlam alanını daraltmak = sınırlamak, Kur'ânî = İslâmî dünya = hayat görüşünü sınırlamaktır. Kur'ân = İslâm, esfele sâfilîne düşme potansiyeli olan insanı kemâle = mükemmele (ahsen-i taqvîme) taşımak için var. Allah’a kulluğa sınır konamaz. İslâm’ın, İslâmî düzenin ufku = hedefi Allah’tır; Allah, tüm varlığı kuşatmış ve arşa istivâ etmiştir. Bu sistemin merkezî kavramı da Allah’tır (= Allah İsmidir).

İslâmî düzenin (İslâm dininin = Kur'ân’ın) bütüncül anlamını (= hayat görüşünü, felsefesini!) kavramadan, dinin kavramlarına bağımsız (etimolojik) veya bir alt kategoriden (semiyolojik) anlamlar vermek, yanlış olmasa da eksiktir, hatalı sonuçlara yol açar.

İslâm’ın tüm kavramları (= dil sistemi), “Lâ ilâhe illâ Allah, Muhammed-ür Rasûlüllah.” cümlesinin etrafında kümelenir. Pozitif (iyi, güzel, doğru) kavramlar, bu cümleye destek olurken, negatif (kötü, çirkin ve yanlış) kavramlar da köstek olur. Pozitif (iyi, güzel, doğru) kavramların da, negatif (kötü, çirkin ve yanlış) kavramların da kendi içlerinde bir hiyerarşi, bir kümelenme de (= kapsam genişliği ve darlığı gibi semantik bir yapı da) bulunur.

İnsanlar gibi, kelime-kavramlar da kendilerine benzer (yakın) arkadaşları seçerler ve onlarla yakınlık ve dostluk kurarlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET