İTTİFAKLAR!...

...

Efendimizin doğumundan yaklaşık 100 yıl önce büyük dede Kusay b. Kilâb, Amelika ve Cürhümlülerden M. 460-470’lerde, ölümü 480’dir,  Mekke/Bekke’nin idaresini alınca 13 Bakanlık kurdu.

1. Nedve : Meclis.

2. Sikâye : Su Temini.

3. Ukâb ya da Kıyâde : Başkomutanlık. Ukab, kartal demek; kıyâde de komutanlık. “Kartallar, yüksek uçar.”

4. Rifâye : Yemek, iâşe işleri.

5. Livâ : Bayrak, Sancak taşıma.

6. Sidânet : Kutsal emanetleri (Kâbe’nin örtüsü ve anahtarları vb.) koruma ve muhafaza.

7. Meşûra : Meşveret için bir tür alt komisyon; danışma meclisi gibi.

8. Eşnâk : Diyet, zararları karşılama, bir tür sigorta hizmeti. 

9. Kubbe : Kasa. Hazine. Para ve savaş malzemelerinin toplandığı ve korunduğu yer.

10. Einne : Süvarî birliği komutanlığı.

11. Sifâret : Dış İşleri Bakanlığı = Sefâret.

12. Eysâr : Piyango, fal okları, bir tür kâhinlik, din işleri kurumu.

13. Hukûme veya Emvâl-i Muhaccere : Putlar Bakanlığı.

Kureyş’in her bir kolu, gücüne göre bir bakanlığı elinde tutuyordu. Kusay’ın ardından büyük oğul AbdüdDâr lider oldu ama kollar = diğer oğullar arasında anlaşmazlık çıktı. AbdüMenâf oğlu AbdüŞems, Hâşim, Muttalib ve Nevfel gibi kollar, biz daha “üstünüz” demeye başladılar... Kureyş ikiye bölündü.

AbdüMenâf’ı destekleyen gruba = ittifaka : Hılf-ül Mutayyebîn İttifakı;

AbdüDâr’ı destekleyen gruba = ittifaka : Hılf-ül Ahlâf İttifakı denildi...

Daha sonra, Hâşimoğullarından AbdulMuttalip bu ikili yapıyı dağıttı, Kureyşliler arasındaki ihtilafa son verdi, öyle-böyle bir anlaşma sağlandı. Anlaşmaya göre, Sidâre, Livâ ve DarunNedve idaresi, AbdüDâr’a; Sikâye, Rifâye ve Kıyâde de AbdüMenâf’a verildi. (Kusay’ın = Kusay b. Kilâb’ın, AbdüMenâf, AbdüDâr, AbduUzzâ, AbduKusay adında dört oğlu vardı. Âdem’in iki oğlu da anlaşamamışlardı...) Bu durum İslâm’ın doğuşuna kadar sürdü.

...

Efendimiz, Mekke’yi fethettiğinde (630’da), iyi yaparlar diye görevleri “ehil olanlara”! verdi; de, o insanlar, “geçmişin birikimini = hamiyyet-el cahiliyyete’yi, asabiyeti”! unutamadılar; Efendimizin vefatından çook kısa bir süre sonra, “kritik görevler” kendi kabilelerimize = soylarımıza, soydaşlarımıza geçsin istediler.  Kıyâde (= Başkomutanlık), nasıl olur da yıllardır Hâşimoğullarında kalır; Ümeyyeoğullarında olmalı!... dediler. Ümeyye b. AbdüŞems, Ebû Süfyan b. Harb, Muâviye b. Ebû Süfyan, Yezid, ... Ümeyyeoğulları = Emevîler’dir.

Daha sonra da Abbasoğulları = Abbâsîler gelecektir,

Daha sonra da Türkler (Selçûkîler ve Osmanoğulları)....

Bu “kavga”! hiç bitmeyecektir.

Olması gereken “KAVGA”, Ehl-i Kitâb ile Ehl-i Sâlib arasında olmalı.

[Ehl-i Kitâb’ı, her türlü ırkçılığı = asabiyeti bertaraf etmek için Yahudi ve Hıristiyanlar anlamında değil, iman edenler anlamında kullandım; Ehl-i Sâlib’in S’i, (س) ile yazılırsa zorba; (ص) ile yazılırsa sert, hırçın, gaddar, merhametsiz anlamına gelir; bu tabir, haçlılar için kullanılır.]

...

Siz hangi ittifaktasınız; zâlimlerin ittifâkında mı, mazlumların ittifâkında mı?!.

Beni sorarsanız, ben, mazlum olmama rağmen “kinin, nefretin, hamiyyet-el cahiliyye’nin ve her türlü asabiyetin” kendine hiçbir şekilde yer bulmayacağı bir ittifak arayışındayım. Çook zor!, der gibisiniz; evet çook zor ama her şeye rağmen kinle, nefretle bir yere varılmaz, varılamaz. Habil ne demişti?!. “Sen beni ölürsen de ben sana el kaldırmam...” (5/28.)

Ortada bir “hesap” varsa, “... hesap görücü olarak O yeter.” (33/39.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET