TANIMLAMA

Tanımlama, târif etmedir. Tanımlama, bilmeden farklıdır; târif, arefe’den; bilme, alime’dendir.

Somut, maddî şeyler tanımlanır; tanımlama, bir şeyi ya da bir yeri temel özellikleri ile anlatmak, tanıtmak, târif etmektir; soyut, manevî “şeyler” ise bilinir. Ama, biz kavramları da tanımlarız, oysa kavramlar da aklî “şeylerdir”.

İşin doğrusu, muhataplarımızı tanımlarız; bu muhataplarımız duyusal da aklî de olsa; kendimizi ise biliriz; bizi de başkaları tanımlar.

...

Pekiî, “men arefe nefsehû, fekad arefe Rabbehû.” sözünü nasıl anlamalıyız?!. Bu söz, ‘kim nefsini bilirse, Rabbini de bilir,’ şeklinde tercüme edilir, oysa bu sözdeki fiil de arefe’dir, alime (bilme) değil.

İletişim (PR) okurken Tanıma ve Tanıtma’yı çalıştığım için, bilme olmadan tanımanın; tanıma olmadan da tanıtmanın mümkün olmayacağını biliyorum.

Marifetullah (Allah’ı bilme); dikkat edin, buradaki bilme de arefe; kişinin Allah’ı târif etmesi değil, O’nu “içinde/kalbinde hissetmesidir.”!. “Kâinata sığmadım ama Mü’min kulumun kalbine sığdım.” kutsî hadisindeki gibi.

Benim esas konum, bizi kendimizin değil başkalarının târif etmesi, tanımlaması. Bu bir dayatmadır. Kişinin kendini (kendi kimliğini) târif etmesi, kendine ait olmalıdır; bu da kişinin kendi seçimine bırakılmalıdır.

Türk’üz, Müslüman’ız, Hanefî ya da Şiî’yiz. Bu kavramların tanımlarına giren özellikleri biz mi belirliyoruz, başkaları mı? Türk kimliği, değişmeyen bir kimlik mi? Türk olmanın değişmeyen bir kitabı var mı? Müslüman olmanın var; bu anlamda benim Müslüman’lığımı bibaşka Müslüman belirleyemez, Kitâb’ına (Kur'ân’a) bakarım; Müslüman’lığımın hesabını birilerine değil gönüllü teslim olduğum Rabbime veririm.

Türk’lüğümün hesabını kime vereceğim? Beni Türk olarak tanımlayanlara mı? Türk tanımını onların insafına bırakırsam, Hitler’e verilen Aryan (Cermen) ırkını tanımlamadaki durum kaçınılmaz olabilir; beni çook rahat o tanımın dışına atabilirler. 

Müslüman tanımında birbirimize, dışa karşı sadece söz düzeyinde Kelime-i Şehâdet’in yeterli olması, ama içe/kendimize ve Rabbimize karşı bu sözün (Kelime-i Şehâdet’in) içinin doldurulması gerekiyor. İç-dış arasındaki makas çok açıksa toplumsal güven ve barış bozuluyor; iç-dış, 180° birbirine zıtsa münafıklık/nifak baş gösteriyor.

Kimlik bildiren kültürel tanımlar, bir kümeye benzetilebilir; kişi, o kümenin gönüllü elemanı olmayı da küme dışı kalmayı da kendi kabul etmelidir.

En geniş küme olan İslâm, tüm insanları içine/bünyesine almaya müsaittir ama o kümeye dahil olanların çoğu her ân dışarı çıkacakmış gibi merkeze değil çeperlere yakın durmayı yeğliyorlar; (oysa) kümenin dışı güvenli değildir.

İslâm kümesinin içindeki herkes kendisine “biz” diyebilir; kümenin dışı “ötekidir.” Bizi öteki bilmediği için, tanımlayamaz, olsa olsa bizden değil diyebilir; biz de ötekini tanımlayamayız, sadece bizden değil diyebiliriz.

Bizleri tanımlayan hepimizin Rabbidir. “Size ve sizden öncekilere Müslüman adını verdim.” (22/Hacc, 78.)

“... Size selâm verene, dünyanın geçici menfaatini gözeterek sen Mü’min (Müslüman) değilsin demeyin...” (4/Nisâ, 94.)

Âyet, cihad âyeti; cihad edeceğiniz insanları iyice “araştırın/fetebeyyenû”; araştırmadan insanların “boyunlarını vurmayın” (ben bunu ötekileştirmeyin diye de anlamak istiyorum); daha önce de sizler “böyleydiniz”!. diyor âyet.  Bu ne demektir? Siz döndünüz (Müslüman oldunuz, İslâm dâiresine girdiniz), onlar da dönebilir; onları vurmadan/ötekileştirmeden önce, kalplerini İslâm’a ısındırın (müellefe-i qulûb).!; ötekileştirerek kendinizden (ve İslâm’dan) uzaklaştırmayın.

Bu durum elbet güçlü olmayı gerektirir; bu gücün illâ maddî güç olması gerekmiyor; fikrî güç de buna dahildir; fikren güçlü iseniz böyle davranır, onların kalbini kazanırsınız; fikren zayıfsanız onları ötekileştirir, kendinizden de İslâm’dan da uzaklaştırırsınız.

Birilerini tanımlasak bile bu tanımlama aslâ bir tahakküme (din asabiyetine, din siyasetine) dönüşmemeli.

İnsanları kazanmak istiyorsak, fiilî ve fikrî şiddetin gırla gittiği modern dünyada böyle bir tutuma çook ihtiyacımız var.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET