İSLÂM ÜLKELERİ

Dünyada yaşayan yaklaşık 8 milyar insan/nüfus var ve bunlar 230 devlete/ülkeye bölünmüş, bu devletlerin/ülkelerin yaklaşık 60 tanesini İslâm ülkeleri/devletleri oluşturuyor; dünyadaki toplam Müslüman nüfus 1.7 milyar. (2.2 milyar Hıristiyan, 1 milyar Hindu; 500 milyon Budist, 150 milyon Yahudi, 1.2 milyar dinsiz, geri kalanlar yerel ve küçük dinler.)

İslâm ülkelerinde en kalabalık nüfus Endonezya’da, 235 milyon; onu Pakistan takip ediyor 210 milyon; Türkiye, Mısır ve İran’daki durum birbirine yakın, yaklaşık 80-85 milyon, Arabistan 25-30 milyon. İslâm ülkeleri dışında yaşayan Müslüman sayısı toplam nüfusun yaklaşık %4’ü; Avrupa’da 70-75 milyon, Amerika kıtasında 4-5 milyon Müslüman var. Bu ülkeleri özellikle verdim, çünkü ülke yönetimleri ile İslâm arasındaki ilişkiye değineceğim.

İslâm ülkelerinin yönetimlerinin İslâm’la ilişkisinden önce Müslümanların İslâm’la ilişkilerini 2010 yılında George Washington Üniversitesi akademisyenleri Rahman ve Askarî tarafından yapılan çalışmaya bakılabilir. En İslâmî ülke Yeni Zelanda, onu İsveç ve Hollanda takip ediyor. İlk 50’de dört Müslüman ülke var : BAE. Arnavutluk. Malezya ve Katar. Türkiye 95. sırada.

İslâm ülkelerinin yönetimlerinin İslam ile ilişkilerine ise din-siyaset bağlamında, dinin siyasîleşmesi, siyasetin dinîleşmesi ve din ve siyasetin ayrışması (sekülarizm) şeklinde üç başlık altında bakmak mümkün. Dinin siyasîleşmesini, dinin sivil alanının kaybolup kamusallaşması ve bunun sivil cenahtan (alttan/halktan, aşağıdan yukarıya) gelmesi olarak; siyasetin dinîleşmesini ise siyasetçilerin dinle siyaset yapmalarını, yukarıdan aşağıya din dikte etmeleri, sivil alana ve insan aklına alan bırakmamaları olarak bakıyorum; sekülarizmi biliyorsunuz, onda din vicdanlarda, özel alanlarda, özel mekânlardadır, kamuda/devlette din yoktur.

İslâm ülke yönetimleri, genelde demokratik değil de tepeden inme olduğu için din devlette etkin değildir; etkin olduğu görülen ülkeler, Pakistan, İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’dir. Pakistan’daki Cemeat-i İslâmî (Mevdûdî), İran’daki İslâmî Cumhuriyet (Velâyet-i Fakih, Humeynî) Arabistan’daki Krallık (Vahhâbilik), Mısır’daki İhvân-ı Müslimîn (Hasan El-Bennâ, Seyyid Kutub, Mürsî), Türkiye’deki İslamcılık (Tarikatler, Cemaatler ve Erbakan, Erdoğan) önemli bir labaratuvardır.

Kişi, İslâm’ı içine sindirmeden ne toplumsal ne ekonomik ne de siyasal hayatına sindirebilir. İçe sindirilmeyen din, araçtır. Dini, siyasal, ekonomik ve kişisel çıkarları için bir araç olarak kullananları, bence (yine de Allah bilir) dindar olarak nitelemek mümkün değil, onların dindarlığı (bence!) ihlâslı/samimî/içten değildir; onlar, din çıkarlarına/işlerine yaradığı sürece dindar görünürler, dinle işleri bitti mi dindarlıkları filan kalmaz. Çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde Müslümanlığa uygun yapılan dinî-siyasî söylemler iktidar olmak, oy almak içindir; iktidar olunduğunda İslâm da iktidar olmuyor ki; olsun istense bile, dünyanın muktedirleri buna müsaade etmiyor, o iktidarı hemen deviriyorlar...

Kalbi, kafası ve kalıbı ile samimî bir şekilde Allah’a (İslâm’a) teslim olmuş Müslümanların sayısını artırmaktan başka çare/çözüm yok.

Yüksek Lisans tez danışmanım, hocam, M. Naci Bostancı, Oliver Roy’un ‘Siyasal İslâm’ın İflâsı’ kitabını okutmuş, bu kitap hakkında ne düşünüyorsun, sen de bu kanaatte misin? diye sormuştu; ben o zaman (1994), ‘çok erken, bekleyelim görelim demiştim’, şimdi ise İslamcıların/Siyasal İslâm’ın iflâs ettiğini söyleyebilirim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET