EL

El, Arapçada ‘yed’; ‘yemîn’, sağ el; ‘eyd’, güç, kudret; ‘yedâ’ iki el; ‘eydiyeküm’, elleriniz... demek.

El, son tahlilde olumlu-olumsuz tüm yapıp-etmelerimizi (amellerimizi) yapan organımızdır.

Veren de çalan da, birinin kuyusunu kazan da birini o kuyudan kurtaran da, kılıç tutan da kalem tutan da, iş yapıp kazanan da çalışanın alın terini çalan da, ..., eldir.

Yemin ve biat/bağlılık sağ elle yapılır. Muaviye ve Amr b. As, Hz. Ali’ye biat etmemişlerdi ve biatin sağ elle yapıldığını bildikleri hâlde ‘sana sol elimizle biat ederiz.’ demişlerdi!.

Rabbi Mûsâ’ya (bildiği hâlde) “sağ elindeki nedir Ey Mûsâ?” diye sormuştu. (Tâ-hâ, 17.) Yine Ona, “elini koynuna sok!” (Tâ-hâ, 20.) demişti.

"feqteû eydiyehümâ = ellerini kesin"! Mâide, 38 âyetindeki hümâ zamiri iki ele değil, âyet başındaki særiq ve særiqât’a (erkek ve kadın hırsıza) gider.

Ele hükmeden beyindir, kalptir; el, âlettir.

...

‘El kesmeyi’, (önce) akıllarını ve kalplerini “çelin/kesin!” şeklinde anlamak; ısrar ederlerse gerçek/zahiri anlamda ellerini kesmek olarak okumak icâb eder.

El, kişinin gücünün-kudretinin dışa yansıyan sembolüdür ve el, görünürde ve ince iş (alet/meslek) yapışta insanları diğer canlılardan ayırır; insanı, homo-faber'e = alet yapan insana, homo-habilis'e = becerikli insana eli (arka planda beyni) dönüştürmüştür. El olmadan beyin sadece düşünür, bişey yapamaz; beyin gücü (fikir işçileri) ile kol gücü (beden işçileri) sonradan bölünmüş (işbölümü) ve kurumsallaşmıştır. İnsan özelinde beyin, kalp ve el (diğer organlar = organizma) bir bütündür. Din bunu iman-amel bütünlüğü olarak ortaya koyar ve insanı (organizmayı) bir bütün olarak görür.

‘Elimi ayağımı çektim.’ sözü, ilişkimi kopardım/kestim, artık dert etmiyor, düşünmüyorum demektir; ‘el vermek ya da el uzatmak’ ise yardım etmek anlamındadır.

Duâ ederken, ellerimizi açar, ellerimize bakar; ellerimizle neler yaptığımızı düşünürüz; kimimiz de ellerimizin boş olduğunu düşünerek, “dolsun”! diye iki elimizi bir arada tutar, bitiştiririz.

Hacı Bektaş Velî’ye atfedilen “eline, beline, diline sahip ol” sözü hırsızlık yapma (çalma), kötü (yalan) söz söyleme, zina etme = adam ol, ahlâklı ol demektir.

Mûsâ (a.s.)’a “vedmum yedeke ilâ cenâhıke = elini koynuna sok!” denildikten sonra o el, “diğer bir âyet olarak kusurdan arınmış bir şekilde bembeyaz çıkacak, Sana büyük âyetlerimizi göstereceğiz = tehruc beydâe min gayri sûin âyeten uhrâ, limüriyeke min âyâtinel kübrâ.” denilir; âyetin buradaki anlamını çoğu müfessir ve mealci mûcize olarak verse de, verilen/kast edilen aslında güçtür; Mûsâ (a.s.) bu gücün farkındadır ve verilen bu güçle azgın Firavun’a gitmesi istenmektedir, Mûsâ kendisine o gücü (ve görevi) Veren’i bilmektedir; --sonraki âyetlerdeki duâsı bunun kanıtıdır—yine de (Allah-u A'lem) o güce “tam güvenmemektedir!” ve kardeşi Hârun’u kendisine “vezir/yardımcı” istemektedir.

...

Firavun’un düzeni Mûsâ (a.s.) ve Hârun (a.s.)ın elleriyle yıkılacak ve Onlar bu görev için hazırlık yapacaklardır. Elbet duâ/istek = Rabbe müracaat da bir hazırlıktır ama ileriki âyetler Onların başka ne tür/nasıl hazırlıklar yapacaklarına dair ipuçları da verir. “key nüsebnihaKe kesîrâ, ve tezküraKe kesîrâ = Seni çok tesbih edelim, çok zikredelim.” derler. 

Sizce, buradaki tesbih ve zikir, sadece Mûsâ ve Hârun (aleyhimesselâm)’ın oturdukları yerden tesbih çekmelerini mi ifâde eder/ediyor?!. “üşdüd bihî ezrî, ve eşrikhu fî emrî = Onunla (Hârun’la) arkamı güçlendirir, işime Onu ortak et/kıl.” (Tâ-hâ  31-32.) duasını tek başına tesbih ve zikir çekemediği için mi yapmıştır Mûsâ (a.s.)?!.

...

İnsanın eli ne kadar güçlü olursa olsun, hep “temkinli” olmalıdır; elindeki gücün Rabbi tarafından verildiğini bilse bile!. Temkini elden bırakır da tesbihi ve zikri (= Allah’ı yüceltmeyi ve hatırla(t)mayı) terk ederse ve ‘beni nasıl olsa Rabbim destekliyor derse’ --ki bunu en iyi Rabbi bilir--, O Rab, ondan o desteği çekebilir ve onu “çağın sihirbazları” karşısında mağlûp ve mahcup edebilir. Allah-u A'lem, Mûsâ ve Hârun (aleyhimesselâm) bunu bildikleri için her daim tesbih ve zikir hâlindeydiler; her işlerinde yaptıkları = aklen, kalben ve fiilen yaptıkları Allah’ı yüceltme ve hatırlatma idi.

Kişi, Rabbini kendi iç dünyasında (aklında ve kalbinde) yüceltmez, hatırlamaz ve zikretmezse; dış dünyasında (yaptığı işlerle, eliyle) yüceltemez, hatırlatamaz; elini de güçlendiremez (=Rabbinden yardım ve destek göremez); tüm yaptıkları sözde kalır.

Eli güçlendirmek, madden ve ma’nen Allah’ın dinine ‘el verme’ye, ve bu şekilde Allah’ın dinine ‘el veren’lerin birbirlerine ‘el verme’lerine (yardımlaşmalarına, biat etmelerine) bağlı. İşte o zaman inşaallah Allah bize burada “büyük âyetlerini gösterecek!. (linürike min âyâtinel kübrâ. Tâ-hâ, 23); başka bir yol da çare de yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET