ATIK

Atık, sanayi ile, sanayi toplumu ile gündemimize girdi. Katı (tıbbî) atık, sıvı (kimyasal) atık = çöp vs. Sanayiye geçişten 150-200 yıl sonra insanlar da atık oldu. Eskinin gözde meslekleri gözden düştü, yeni mesleklere sahip olamayanlar da atık oldu; buna, ünlü sosyolog Zygmunt Bauman ‘Iskarta Hayatlar’ der.

Seri üretim (sanayi), ürettiği ürünleri küresel piyasalara sununca, yerli/klasik üretim öldü, zanaatkârlar işsiz kaldı; tarıma da sanayi (traktör, biçer vb.) girdi, işgücü vasıfsızlaştı. Bu vasıfsız işgücü göçe zorlandı ama ‘kalkınmış’ hiçbir ülke bu insanları topraklarına sokmadı; onlara çöp/atık muamelesi yaptı, hâlâ da yapıyor.

Tehlikeli ve zehirli (katı ve kimyasal) atıklar nasıl ülkelere sokulmuyor, bişekilde imhâ ediliyorsa, vasıfsız işgücü de tehlikeli (ve zehirli) görülüyor ve ülkelere sokulmuyor; zehirli görülenler, özellikle Müslüman olduklarını söyleyenler. Özellikle Müslümanlar, ‘bu sistemin zehirli atıkları’ ama inadına onlar bu sisteme entegre olmak istiyorlar ve kaybediyorlar.

Sizce bu işte bigariplik yok mu?!.

Müslümanlar kendi ekonomik, siyasal, toplumsal sistemlerini kur(a)madıkları sürece atık muamelesi görmeye, göç yollarında can vermeye mahkumdurlar.

Müslümanlar, bu sistemin içinde kalarak “katı atık dönüşüm, geri dönüşüm” projeleri ile israfı önleyeceklerini ve kendilerini affettireceklerini sanıyorlar!. Ne yaparlarsa yapsınlar, “atık” muamelesi görmekten kurtulamayacaklar!.

Buradan çıkışın/kurtuluşun tek yolu, “leküm dînüküm veliye dîn.” demekten geçiyor; çünkü bu sistemin dini/tanrısı, para/çıkar; Müslümanların “Tanrı’sı” ise Allah.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET