BÜYÜK SORU

Herkes kendi ilgi alanına giren konularla ilgili sorular sorar. Soru sormayı ilk becerebildiğimiz ândaki dönemde; ki, bu dönem ilk çocukluk yıllarımızdır, “çocukça büyük” sorular sorarız ama o sorularımızı ebeveynlerimiz cevaplayamaz.

Çocuğun böyle büyük sorular sorması, onun yabancısı olduğu dünyayı anlamak içindir. Çocuk henüz geldiği yeri “unutmamış” ve geldiği yerle buranın bağını koparmamıştır.

Ebeveynlere dünya artık yurt olduğu, gelinen yer ile bağ unutulduğu için, çocukların soruları ‘çocukça’dır. 

Çocuklara o soruları sorduran masumiyettir. Çocuklar, ilk tövbeden sonra henüz günah işlemedikleri için kirlenmemişlerdir. 

Her günah, kirletir ve masumiyeti örter.

Ne kadar çok günah işlersek o kadar kirlenir, perdeleniriz; gözlerimiz görmez, kulaklarımız duymaz olur; kalplerimiz katılaşır.

Kitâb’ı anlama da buna dahildir. “lâ yemessuhû illel mutahherûn.” (56/79) ayetine buradan bakılabilir!.

...

Düşünen insanlar için en büyük soru, ‘varlık nedir, niye vardır?.’ sorusudur. Varlığa varmak için, tek tek varlıkların tümellenmesi gerekmekte, bunun olması için hiç bir (tek) varlık dışarda bırakılmamalıdır ama biz, tek tek her varlığı bilmiyoruz ki (büyük) varlık kümesinde ‘ne var ne yok’ bilebilelim; bu yüzden var olanları sınırlı bir şekilde biliriz. Böyle olunca bizim varlık bilgimiz de, sorduğumuz ‘varlık nedir ve niye vardır?’ sorusu da “varsayımsaldır.”!.

Klasik ve modern felsefede yaratıcı ve mükemmel bir Tanrı olmadığı (Tanrılar insana benzetildiği, düzenleyici ve ilk hareketi sağlayıcı olduğu) için, bu felsefenin kökeni de Antik Yunan’a yaslandığı için, varlıkla ilgili sorular insan merkezli (antroposantrik) sorulmuştur.

Tek ve Mükemmel bir Tanrı’ya inanan bir insan için bu büyük sorunun (varlık nedir, niçin vardır sorusunun) cevabı, ‘ben niye varım?’ sorusu ile ilişkili ve anlamlıdır. İnanan için ‘Varlığın varlığı’ tartışılmazdır; bu, Varlığı var Eden’in varlığına ve inananı o Varlığı var Eden’e kulluğa götürür ve varlığı tümelden tikele, tikelden tümele doğru “sorgulatır.” Tümelden gelim (tümdengelim), inançtan gelimdir; tikelden tümele varım (tümevarım) ise bilmeden/bilimden inanca varımdır.

...

İnanan biri, ‘varlık benim için, ben yaşayabileyim diye var.’; der. 

Soğuktan donmuyorsam, açlıktan ölmüyorsam, ... Varlık benim için çalışıyor; gök, benim (bizim) için yağmur yağdırıyor; güneş benim (bizim) için doğuyor, bizi ısıtıyor; yer, benim (bizim) için ürünler bitiriyor...

Varlığı var Eden, Varlığı bunun için (benim için) var etmiş de ‘beni/bizi niçin var etmiş?’ sorusu sorulmadan akıl ve kalp (insan) mutmain (tatmin) olmaz.

Dinde bu soruların cevabı vardır; bizi tatmin (mutmain) eden de sadece dindir. Din, hem Varlığı var Eden hakkında, hem de bizim varlık sebebimiz hakkındaki ‘Ol’ Sözüdür.

O Söz’ün tabiattaki pratiği işliyor; bizdeki pratiği ise bize bağlı, bizi bekliyor, kul olmamız buna bağlı.

O’nun “Ol” Sözünü ‘kul ol’ olarak anlamamıza ve gereğini yapmamıza.

Kul olan, bu büyük soruyu cevaplamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET