KENZ

Tevbe 34’deki kenz, aklımı ‘Kenz-i Mahfî’ kavramına da götürdü. Buradaki kenz, malı (altını, gümüşü = parayı) biriktirerek, güya bir hazineye çevirme; Kenz-i Mahfî’(yi) ise tasavvuf, ‘hakikatin bulunduğu’ “sır âlemi, gizli hazine/defîne, mecâzen Hakk” olarak anlar ve açıklar.

Bence Hakk, basara (kafa gözüne) gizli; akla a priori; basîrete (kalp gözüne) apaçıktır. İnsaflı/vicdanlı kafa gözleri O’nu şeylerde; akıllı olanlar şeylerin ‘arkasında’; kalbî ile görenler “gayb’da ve şehâdet’te” (âfakta ve enfüste) O’nu “görürler.”!. Mûsâ (a.s.), O’nu “ateşte”, kutsal vâdi Tuvâ’da görmüştü de düşüp bayılmıştı.

O’nu göremeyenler, hep görmek isteyecekler... bilemeyenler, hep bilmek isteyecekler... O’nu göremeyince, bilemeyince, hiçbir şeyle (cennetle bile) yetinmeyecekler.

Ama bu çoooook uzuuun zaman alacak!.

Görenler, bilenler, O’nda mahvolacak!... Bu mahv, çoooook büyük bahtiyarlık olacak!.

Ama hiç kimse, aslâ O olmayacak!.

Bir ittihat (vahdet, birleşme) gerçekleşmeyecek!.

O’nu görmek ve O’nu bilmek, O’nu görene ve bilene sonsuuuzca yetecek!.

O, işte böyle bir “Hazine/Kenz.”!.

Allah-u A'lem. 

Ama biz, sahte hazineler/kenzler peşindeyiz; çook yanlış yoldayız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET