ARŞ

Önce Hayâlî Divânı’ndan iki beyt.

“Cihân-ârâ cihân îçindedir ârâyı bilmezler.

O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler.”

Cihanı süsleyen/bezeyen cihan içindedir (ama) ârâyı/aramayı bilmezler. Balıklar da derya/deniz içindedir (ama) deryayı bilmezler.

Balıklar için arş, derya/denizdir; aslında biz de balıklar gibiyiz (balık hafızalıyız), evren/kâinat denizi içindeyiz, evreni ve evreni kuşatan arşı bilmeyiz/bilemeyiz, kuşatamayız.

Sadece evreni/kâinatı değil, kâinatı/evreni tümüyle saran arşı kuşatan = istivâ eden, Allah’tır. “Er-Rahmân-u alel arş istivâ.” (20/Tâ-hâ, 5.)

39/Zümer, 75. âyet, “Meleklerin arşın etrafında/çevresinde döndüklerini ve Rablerini hamd ile tesbih ettiklerini görürsün = hâffîne min havlil arşi, yüsebbihûne bihamdi Rabbihim.” der.

Bu âyetteki üç kelimeye dikkat çekmek istiyorum. Hâffe, Havl ve Arş.

Hâffe’nin isim anlamı sınır, kenar, kıyı; âyetteki bu kelime meleklerin sıfatı/özelliği ise ‘hafefe’ fiilinden sıfattır, hafefe dönme ve sarma demek. Tek bir melek tüm arş-ı saramaz, ‘melâike’den/meleklerden bahsedilmekte, sayısız (sonsuz sayıda) melek arşın etrafını dönmekte ve Rablerini tesbih etmekte, övmekte.

Havl, hem çevre/etraf hem de ‘Lâ Havle ve lâ quvvete illâ billah’taki gibi güç/kuvvet anlamında. “Hâffîne min havl-il Arş’, arşın etrafının dönen (melekler) demek. 40/Mümin, 7. âyette de Arşı taşıyan meleklerden (yæhmilûnel arşe) ve onun çevresindekilerin (ve men havlehû) tesbihinden söz edilir.

Arş, bizim ve tüm varlığın hayat alanı, hayatıdır; tüm varlıkların hayatı Rabbin “avucunun içindedir”; O, onların tümümü kuşatmıştır. Varlıktaki herkes (her şey) kötülük yapsa, zulüm işlese, O’na zerre kadar zarar veremezler!.

Suyun dışına çıkan balığın yaşaması nasıl mümkün değilse, bizim de arşın dışına çıkmamız ve arşı kuşatmamız (istivâ etmemiz) imkânsızdır.

...

Daha önce bilmenin (de) bitür kuşatma (ihâta) olduğunu, bilmenin üniversitelerde kürsü ile ilişkilendirildiğini söylemiştim.

‘Arşın Kürsü’sünde “Oturan!”, arşı istivâ Eden, sadece ve sadece âlemlerin ve arşın Rabbi’dir; kul olan, sadece O Rabbe kul olmalıdır. O, orada (Arşın Kürsüsünde) "gizli-açık, küçük-büyük her şeye, herkese hâkimdir, her şeyden, herkesten haberdardır." (10/Yunus, 61.); O, “altı günde semâvâtı ve yeri yaratan, sonra arşa istivâ eden, örtüp-bürüyerek (sarıp-sarmalayarak, yuğşî) hiç durmadan birbirini kovalayan geceyi gündüzü var eden; güneşi, ayı, yıldızları (=kâinatı) emrine boyun eğdiren, yaratma da emretme de O’na ait/özgü/has olan, (leHû-l Halqu ve leHû-l Emr) çook mübarek (tebâreke) âlemlerin Rabbi Allah’tır.” (7/Â'raf, 54.)

O, Hıristiyanların ya da Yahudilerin Rabbi gibi yorulmuş da dinlenmeye çekilmiş değildir. “O’nu uyku, uyuklama (yorgunluk) tutmaz. Semâvât (göklerde) ve yerde olanlar O’nundur (O’nun mülküdür... Semâvâtta (göklerde) ve yerde olanları korumak/muhafaza etmek O’na zor/ağır gelmez, yük olmaz.  Lâ te’huzüHû sinetün ve lâ nevm. LeHû mâ fi-ssemâvâti ve mâ fi-l ard... ve lâ yeűdyHû hıfzıhümâ ve Huve-l Aliyy-ül Azîm.” (Âyet-el Kürsî)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET