EŞHEDÜ...
Ben şahidim, şahitlik ederim ki, ben biliyorum, ben “gördüm”! ki,
“en lâ ilâhe illâ-l Allah” = Kesinlikle Allah’tan başka ilâh yok.
Ama insanların çoğunluğu (= ekseren nâs) buna inanmıyor; başka ilâhlara tapıyor. (= itaat ediyor)
İnanıyorum diyenlerin çoğu da, Allah varken başka ilâhlardan medet umuyor.
Allah varken başka ilâhlara itaat etmek veya medet ummak nasıl olur?!.
1. Allah’ın emir ve yasaklarına (= dinine, düzenine) muhalif emir ve yasaklar (= din, düzen) ihdas etmekle olur. (İhdas, doğal/fıtrî olarak işleyen, normal düzeni bozan şeyleri sonradan var kılma, yürürlüğe koyma.)
2. ‘Sen bu işi bilmiyorsun, ben biliyorum.’, demekle olur.
3. Sen bana yetki verdin, ben de bu yetkiyi keyfî kullanıyorum; Senin emir ve yasaklarını kafama göre yorumluyorum, demekle olur.
4. Sen Sensin, ben de benim, demekle olur.
5. Sen bu işi “tek başına” yapamazsın, ben sana yardım edeyim veya bu konuda Sana yardımcı (!) ilâhlar edineyim, ilâhlar (ilâhlık) şirketi kurarak Sana şirk koşayım, demekle olur.
6. Sen de kimsin?!, demekle olur; bunu kâfirler (= ateistler) söylerler.
İkinci eşhedü :
"ve eşhedü enne Muhammed-en abduHû ve RasûlüHû." Muhammed, kesinlikle O’nun kulu ve Rasulüdür.
Kulu ve Rasulü. Sadece kulu ve sadece Rasulü değil, kulu ve Rasulü.
Niye bunda ısrar ettim?!. Çünkü Onu sadece kul görenler, Onu hafife alıyor, O da bizim gibi! diyorlar. Oysa biz, Onun gibi olmaya çalışıyoruz.
Evet O da bizim gibi ama Rasul.
Sen de Rasul ol! da, O da benim gibi (bizim gibi) de!.
Rasul olmak için seçilmiş (= mustafa) olmak lâzım. Seçilmek için de Rabbin rızasını (oyunu!) kazanmak ve çook çalışmak! lâzım.
O da bizim gibi bir insan diyenler :
1. Ona, Onun Allah’ın Elçisi olduğuna inanmayanlar.
2. Onu, bizim gibi sıradan bir kul (= insan) olarak görenler.
3. Onun Risâletini, Ona ineni (= Kur’ân’ı), Onun mücadelesini önemsemeyenler.
4. Onu kendilerine rehber olarak kabul etmekten imtinâ edenler.
5. Benim Ona ihtiyacım yok, ben de Onun gibi olabilirim diyenler.
Bunlar, Allah bizimle de konuşmadıkça veya Ona göründüğü gibi bize de görünmedikçe biz Ona (= Musa’ya, Muhammed’e) inanmayız, diyenlerdir. (Bknz. 2/210. 4/153.)
“Allah’ın, bir beşer ile doğrudan/direkt konuşması söz konusu değildir. Ancak, vahiy ile veya bir perde arkasından veya bir Rasul/Elçi ile dilediğini vahyetmesi dışında. Kuşkusuz O, çok Yüce’dir, en iyi hüküm Veren’dir.” (42/51.)
...
Eşhedü derken hiç, “tam/doğru veya eksik yahut yalancı şahitlik” yaptık mı (yapıyor muyuz) acaba, diye düşünüyor muyuz?!.
Düşünsek, iyi ederiz. Çünkü istikbâlimiz (= geleceğimiz) buna bağlı.
Yorumlar
Yorum Gönder