NİYE?!.

Bi başka deyişle niçin, neden?!.

Bu soru, soruların şâhı; bütün soruların aslı, kökeni.

Bu yazıyı niçin (niye, neden) yazıyorum?!.

Bu kitabı niçin (niye, neden) okuyorum?!.

Bu arabayı (evi, elbiseyi, vs.) niçin (niye, neden) alıyorum?!.

Bu hayatı niçin (niye, neden) yaşıyorum?!. Burada niçin (niye, neden) varım?!.

Sonra ne olacağım?!.

Son sorunun cevabı, bir önceki sorunun cevabına bağlı.

...

Hiiiç.

Batı felsefesinin (ve biliminin) geldiği yer bura/sı. Dikkat!, bu (= hiç felsefesi), son yıllarda tasavvuf yoluyla İslâm dünyasına da sıçradı. “Bu dünyada herkes bişey olmaya çalışırken, sen bir hiç ol.” Celâleddin Rûmî. Rabbimiz, bizim bir hiç olmamızı değil, Kendisine kul olmamızı istiyor. 

Neden, niçin, niye soruları, varlık sorularıdır. Bu soruları varoluşçular (= egzistansiyalistler) bile doğru-dürüst cevaplayamazlar. Bu soruları, doyurucu (= tatmin edici) bir şekilde ancak ve ancak İslâm cevaplayabiliyor.

İslâm : Sen burada, Rabbinin Allah olup-olmadığını kendine ispat etmek için varsın (= buradasın), der.

Geçenlerde bir gençle sohbet ederken konu tam da bu noktaya geldi. Genç :

- Allah’ın buna ihtiyacı var mı?!, dedi. Ben de : 

- Buna Allah’ın ihtiyacı yok, ama bizim var; dedim. Biz varsak, ki varız... (dedim)

- Benim varlığa (= var olmaya) ihtiyacım yok/tu ki; benim var olmam bana sorulmadı ki dedi, genç. Ben de :

- Sen, var olmayı, var olmamaya tercih ediyorsun, var olmasaydın böyle bir sorgulama yapabilir miydin?!, dedim.

- Yok, dedi, genç.

Var olmamayı istememek, nasıl bişey?!. Anlamsızlıktan kaynaklı bişey değil mi?!. Niçin (= niye, neden) sorularında tıkananların istediği bişey değil mi?!.

...

İslâm’ın bu sorulara verdiği cevap, sizi tatmin ediyor mu?!. Yani, bu dünyada Rabbimizin Allah olduğunu ispatlamamız, bizi burada ve ötede mutlu eder mi, ederse nasıl?!.

Burada, hayatımıza bir düzen katar; bizi, kula kulluk etmekten kurtarır; ötede de (= ebedî hayatta da) cenneti ve Rıza’yı garanti eder. (mi?!.)

Pekiî, Rabbimizin Allah olduğunu nasıl ispat ederiz?!.

O’nun dinine girersek, O’nu Bir bilirsek (= Lâ ilâhe illâ-l Allah, dersek), O’na güvenir (= inanır, iman) ve O’nun Sözünü dinlersek. Rab, terbiye eden demek; O, emir ve nehiyleri ile bizi terbiye eder; biz O’na (= O’nun terbiyesine) teslim olursak (= islâm), Rabbimizin O (= Allah) olduğunu ispatlamış oluruz. 

Allah’ı Bir bilme, Allah’tan başka bir ilâh yok deme (de) ispat mıdır?!.

İspat olsaydı, Allah sâlih ameli emretmezdi. Demek ki eylemsiz ispat, ispat olmuyor, ispat olarak görülmüyor.

...

Bizler, basit işleri bile yaparken, neden, niçin, niye sorularını soruyoruz da; niye bu soruları yaşamın kendisi için sormuyoruz; yaşam bu basit işlerden daha mı basit?!.

“Yoksa sizi boş yere (= abesen) yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?!.”

اَفَحَسِبْتُمْ اَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَاَنَّكُمْ اِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

23/115.

Burada, kendilerine neden, niçin, niye sorularını sormayanlar ve bu soruların cevabını bulamayanlar, dönünce (= ölünce) bulacaklar; ama, o cevap onların hiçbir işine yaramayacak, elleri bomboş kalacak!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK