HAYATI OYUN GİBİ GÖRMEK!.

Hayatı çook ciddîye almamız lâzım; çünkü telâfisi yok. Bu hayatın sonuçları da hayat-memat meselesi = sonucu, hem çok tehlikeli hem de çok güvenlikli.

Ama biz hayatı çook ciddîye almıyoruz; onu bir oyun gibi görüyoruz.

Oyun nedir?!.

Karşılıklı iki kişinin veya takımın eğlence veya vakit geçirmek için oynadığı, seyircileri ve taraftarları olan bireysel veya kitlesel etkinlik.

Hayatı, bir oyun veya oyun alanı (sahası) olarak görüyoruz. Bizler de bu oyunda, kendimizi daha çok taraf tutan seyircilere benzetiyoruz. 

Takımlardan biri siyah (= kötülük!); diğeri beyaz (= iyilik!). Bu takımın aynısı (veya benzeri), içimizde de var (= taqvâ ve fücûr). 

Her oyunda, takım ve oyun kurucular,  oyuncular ve seyirciler (veya taraftarlar) olur. Oyun, dünyada (= sahada) oynanır.

Takımı da oyunu da biz kurmuyoruz; sadece kurulmuş olan oyunu (= takımı), para vererek seyrediyor, destekliyoruz.

Takımımız sürekli yenilirse, kolayca takım da değiştirebiliyoruz. 

Takım (veya oyun) kurucular, bize takımda (oyunda) bir rol (= görev!) verirlerse, onlara hayır demiyoruz, aksine teşekkür ediyoruz. Bu rol (= görev!) bazen yöneticilik, bazen oyunculuk, bazen “top toplayıcılık”!, bazen bekçilik, bazen de amigoluk... ama daha çok paralı seyircilik, taraftarlık.

Hayat mücadelesini oyun sanıyoruz; ve tarafımızı “bilinçli” seçmiyoruz.

“Hayat oyununda” da eğlenerek = eğlendirilerek kandırılıyoruz. Bu, şimdi bize “câzip ve eğlenceli” geliyor; ama yarın “cascavlak = çırılçıplak = dımdızlar” kaldığımızı göreceğiz ve çook büyük pişmanlıklar yaşayacağız.

Hayat, çoook ciddî bir sınav (alanı, sahası); oyun, eğlence, kazanınca övünme (böbürlenme), kaybedince de üzülme (!)  değil. Bu sınavın sonucunda da ya kazanarak sevineceğiz ya da kaybederek üzüleceğiz. Ama bu üzüntü ve sevinç, oyundaki sevinçlerimize ve üzüntülerimize benzemeyecek!. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK