SÖZ, İNSANIN NEYİ OLUR?!.
Sözü olur, dersek bişey söylemiş olmaz, sadece totoloji yapmış oluruz. Biraz bişey söyleyebilmek için, biraz “geriye”! gitmemiz lâzım.
Sözün “gerisinde” ne var?!.
Düşünce.
Söz, düşüncenin sesli ifadesidir; söz, sese dökülünce düşünenden (ve düşünceden) ayrılır; bu tür bir “ayrılma veya kopma” olmadan, söz ortaya çıkmaz.
Eylemlerimiz (= yapıp-etmelerimiz) de bi tür sözdür, bizden kopar.
Konuşamayanlar (= samutlar, ahrazlar), düşüncelerini ya işaret (dili) ile, ya da yaparak anlatırlar.
Âmirler, memurlara işleri sözleri ile yaptırırlar, kendileri yapmazlar.
...
Kişi, bir ev yapmak istiyorsa, bunu önce aklına koyar (= tasarlar, planlar); sonra ya kendi yapar ya da yaptırma gücü varsa, emreder yaptırır.
Düşünce, ev yapmaz; evi tasarlar. Evin yapılabilmesi için o düşüncenin söze (= emre) ve işe dökülmesi şarttır.
O zaman sözün, insanın düşüncesi yanında aynı zamanda insanın eylemi de olduğunu söyleyebiliriz.
...
Tanrı’nın Sözlerine de böyle bakabilir miyiz?!.
...
Tanrı’nın Sözlerinin yaptırımı çook güçlüdür. “Başlangıçta”! = Tanrı’nın Sözlerini yapacak hiç kimse yokken = sadece Tanrı varken, Tanrı’nın Sözleri O’nun Kendi Melekeleri idi; Onlarla, meleklerini (= memurlarını) yarattı. Bu nasıl oldu?!, derseniz, bunu bizim bilmemiz hiçbir zaman mümkün olmayacak. Çünkü biz Tanrı değiliz. Ama sonraki aşamaları “az-çok tahmin”! edebiliriz.
Tanrı’nın Sözleri çoook yüksek düzeyli, çoook yüksek boyutlu, yüce Sözlerdir. O, Sözlerini bizler anlayabilelim diye, bizim boyutumuza (= düzeyimize, düzlemimize) indirir ve buna da inzal der. O’nun Sözlerine = Emirlerine her boyutta itaat eden kulları (ve melekleri) vardır. Bizim boyutumuz bize göredir. Bizden aşağı boyutta da varlıklar (= hayvanlar, bitkiler, madenler) vardır. Ama insan, insanî boyutunun altına da düşebilir/düşebiliyor. = “... bel hüm edall...” (7/179.)
...
Söz, lâftan veya lakırtıdan farklıdır. Lâfta, bir amaç güdülmez; söz ise amaçlı söylenir. Sözün içi anlamla doludur; söz, bir işi/eylemi işaret eder; lâfın içi ise boştur. = lâf-ı güzaf.
“Ayînesi işidir kişinin lâfa (= lâfına) bakılmaz.” Ziya Paşa.
“Söz, ağızdan çıkar.” Mert insan, verdiği sözün arkasında durur, sözünü tutar.
“Doğru söz, katarından (= dizilişinden, söylenişinden) belli olur.”
Bazı sözlerin doğruluğunun veya yanlışlığının ispatı, zamana yayılmıştır, o zamanın dolması beklenmektedir. Sesli veya fiilî sözlerimizin (= eylemlerimizin) doğru olması için, o zamanı (= eceli = ölümü) beklemeyelim; çünkü o zaman (= ölüm) gelince, onları düzeltmenin bir imkânı kalmayacak!.
...
Sesli (sözlü) ve fiilî (amelî) sözlerimizin doğruluğunun ölçüsü, Tanrı Sözüne uygunluktur. Tanrı’nın Sözleri, her zaman doğrudur; O, hep doğru/yu söyler. = sadakAllah’ül Azîm. O, (O’na göre) hep şimdidedir; O, zamana tâbî değildir.
Aslında ortada Tanrı Sözünden başka (doğru) söz de yoktur.
Tanrı, Sözünü hem Kelâmı ile hem Eylemi (= Fiili/Efâli) ile söyler. O’nun Sözü ve Fiili/Efâli, (aynen insanın sözü ve fiili gibi) O’ndandır ama O değildir.
...
Hata ettiysem, yine sığınabileceğim “melce”!, sadece Sensin Rabbim, sadece Senin merhametin; Sen’den af, mağfiret ve hidâyet dileniyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder