NE KADAR AZ HATIRLIYORSUNUZ!.
Bu uyarı (= ikaz), A’raf Sûresi 3. âyet sonunda, Neml, 62. Hakka, 42. âyetlerde (= kalîlen mâ tezekkerûn) geçer. Yine A’raf Sûresi 10. âyette, Secde 9. Mülk, 23. âyette “kalîlen mâ teşkürûn” = ne kadar az şükrediyorsunuz; Hakka, 41. âyette, “kalîlen mâ tü’minûn” = sizden çook azınız inanıyor, denir. Ben, ilk uyarı (ikaz) üzerinde üç-beş cümle kuracağım.
Gerçekten çook az hatırlıyoruz!. Asıl hatırlamamız Gereken’i değil, unutmamız gerekenleri hatırlıyoruz. Unutmamız gerekenler, bize O’nu unutturuyor. Herşey, bize O’nu hatırlatmak için varken (= hatırlatırken, birer hatırlatıcı iken), bizler herşeye sahip (= mâlik) olmak için çalışıyor/çabalıyoruz, ama sahip (= mâlik) olduğumuz hiçbir şeyi götüremiyoruz.
Herşeyde, herşeyle O’nu hatırlasak, herşey daha güzel olacak. O’nu unutunca, herşey, aslından kopuyor ve sahteleşiyor.
Adnan Şenses veya Muazzez Abacı’nın dolaşıma soktuğu, Erdoğan’la meşhur olan “Bana herşey seni hatırlatıyor.” şarkısını slogan hâline getiriyoruz, ve bu cümledeki senin yerine, beni, onu, Kemal’i, sevgiliyi, tuttuğumuz takımı, vs. koyabiliyoruz.
“Bu bana en iyi arkadaşımdan, dedemden, babamdan, ... hatıra (= hediye).”
Hatıra, hatırlatan bişeydir.
Herşey, bişeyi de herşeyi de hatırlatabilir; herşeyi hatırlatırsa, hatırlamanın bi kıymeti kalmaz; veya hatırlayanın kafası karışır; ama hatırlatıcıları ve hatırlamayı hiyerarşik bir düzene sokarsak, hem herşey bir düzene girer, hem de herşey bize Bir’ini hatırlatır.
Şeylerdeki (= kâinattaki) düzeni (= dini, sistemi) fark edersek, o düzenin (= dinin, sistemin) Sahibini daha çok hatırlarız.
O’nu çoook az hatırlamamızın en büyük ve en etkin/etken sebebi, tek tek şeylerdeki ve büyük şeydeki (= kâinattaki) düzeni (= dini, sistemi) fark edemememizdir.
Mantıkta tümevarım, tek tek şeylerden tüme; tümdengelim, tümden tek tek şeylere gidiştir, varıştır.
Dinde (= Samed. Vahdet. Tevhîd), Tasavvuf ve Kelâm’da (= Vahdet-i Vücud) “tüm” (= Vâcib-ül Vücûd), Mükemmel ve Mutlak Varlık’tır. Bizler, “Tümü, Kül’ü” (= Mutlak Varlığı, Vahdet’i) bilemeyiz ama tek tek şeylerden (= kesretten) Vahdet’e (= O’na doğru) gidebiliriz.
Tek tek şeylerin çokluğu (= kesret) ve onlardaki düzen (= din), bize O’nu çook-ca hatırlatır. Akıl, tek tek şeyler üzerinde çalışır ve onlardaki mükemmelliği fark edince de O’nu hatırlar; ama modern batı aklı, tek tek şeylere takılı kaldığı, hep onlarla oyalandığı için, O’nu (hiç) hatırlayamıyor.
Müslümanlar ise, esas/asıl hatırlatıcılar (= yaratılanlar) üzerinden akıllarını kullanarak değil de Yaratıcının İsmi (= Allah Lafzı = Lafza-i Celâl) üzerinden hatırlamakta ısrar ediyorlar. Yaratıcının İsmini (= Allah lafzını, Allah’ın Zâtını/Kendini değil), yaratılanlar “doldurur”!. İnsan aklı, Allah’ın Zâtını/Kendini bilemez.
Allah’ın Zâtını/Kendini, çook hatırlamak istiyorsak, her yerde karşımıza çıkan yaratılan (= herkesteki, herşeydeki ve kendimizdeki ‘iç ve dış mükemmellikler’) üzerinden hatırlamalıyız.
Bence, A’raf Sûresinin 3. âyeti bize bu tür bir uyarıyı da yapıyor. Kur’ân bize, göklere, yere, ikisi arasındakilere “bakmaz mısınız?!” diyor.
Yorumlar
Yorum Gönder