ÖVÜNME
Övünmenin Arapçası tefâhur. Kök, fahr. Fahr-ı Kâinat : Kâinatın övüncü, iftiharı.
Bu, övünme değil, övme. Övünmede kişi kendini över; övmede ise, kişiyi başkaları (över).
Dinde övünme (= tefâhur) hoş karşılanmaz; övmenin de yüze karşı yapılması istenmez. “Birisi sizi, yüzünüze karşı överse, onun yüzüne toprak atsın.” (Müslim. Zühd, 69. Tirmizi. Zühd, 55.)
Kişi, sahip oldukları (= malı = arabası, evi; ilmi; makamı, ait olduğu kavmi = milleti, vs.) ile övünür.
Biz, Efendimizi bunlar için mi övüyoruz?!. = Efendimizi, zengin olduğu, Arap olduğu, ilim sahibi olduğu için mi övüyoruz?!.
Hayır. Hakk’ın ve hakikatin (örnek) timsali olduğu için.
Hakk’ı ve hakikati elbet, bir kavme/millete mensup olan birileri temsil edecek. Bunu dün Araplar, İsrailoğullarından çıkan Peygamberler temsil ediyordu... bugün bu temsil, onlar kadar olmasa da, başka bir millete (= kavme) mensup kişilerce olabilir. Bu, milleti (= kavmi) övmek değil, Hakk’ı ve hakikati temsil eden kişileri övmektir. Bugün, Hakk’ı ve hakikati savunanlar, Almanlar, Ruslar veya Türkler olsa, benzer övüncü onlar da hak ederler. Almanlar, Ruslar veya Türkler, hak ve hakikatten uzak bir yaşam sürseler; onlar, sırf Alman, Rus ve Türk oldukları için övüncü hak ederler mi?!.
Üstünlük, taqvâdadır. Taqvâ, hak ve hakikatin yaşamdaki/hayattaki (fiilî = ahlâkî) karşılığıdır.
Taqvâlı insanlar (milletler de dahil), insanlar kendilerini övsünler diye değil, Rableri tarafından övülsünler diye yaşarlar; ve insanî övgülere itibar etmezler. Çünkü, insanlar yanılabilir; Rab yanılmaz.
Arapların, Efendimiz Arap olduğu için övünmeleri, saçmadır ve Arap milliyetçiliği/asabiyetdir. Bu, bugün İsrailoğullarının yaptığından farklı değildir. İsrailoğulları, hak ve hakikatten = Peygamberlerinin yolundan uzaklaştıkları, üstelik Peygamberlerini öldürdükleri hâlde, hâlâ kavimleri (= ırkları ile) ile övünmektedirler; bu yüzden onların dinleri, ırkları ile özdeşleşmiştir.
Bu “hastalık”, diğer kavimlere (Türklere) de sirayet etmiştir, etmektedir.
Bugün, hak ve hakikatin savunucusu (= müdâfii) kimse, veya hangi kavimse/milletse, üstün kişi ve üstün millet odur, onlardır. Hakikî “milliyetçilik” de budur; ve bu, millî kelimesinin otantik (= aslî/hakikî) anlamıdır. = “millete ebîküm İbrâhim.” (22/78.)
Âdem (a.s.), hangi millettendi?!.
Bizim bugün, kavim veya ırk anlamında kullandığımız millet, üstünlük ve övünme için değil, tanışma = liteârafû içindir. (Bknz. 49/13.)
“Arabın Aceme, Acemin Araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük taqvâdadır.” (Hadis. Vedâ Haccındaki Hutbe.)
(Acem, Arap olmayan diğer kavimler. Persler. Türkler. Almanlar. Ruslar, vs.)
Yorumlar
Yorum Gönder