ŞEHÂDET = ŞÂHİTLİK
Şehâdet : Tanıklık. Tanık : Birini, bir olayı “görme” ve onun o, o olayın öyle, olduğunu söyleme. Görme ve söyleme. Görmeden söyleme, yalancı şâhitlik, sahte tanıklıktır.
Bizler Allah’ın tek ilâh olduğunu “gördük” de mi, O’ndan başka bir ilâh yok = “Lâ ilâhe illâ-l Allah.”, diyoruz?!.
...
Görme : Nazar. Basar. Rü’ya. Reâ ve Ayn (= Teayyun).
Nazar (نظر) : Nazariye = görüş, fikir = aklın görmesi.
Basar (بصر) : Basîret = kalbin görmesi.
Rü’ya (رؤيى) : Uykuda görme. Her rü’ya, uykuda görülmez.
Reâ (رأى) : Görüş, anlayış, bilme. “elem tera = görmedin mi?!.” (105/1.) Fil hâdisesini=olayını bilmedin/duymadın mı?!.
Ayn (عين) : Göz; taayyün, gözün görmesi. وَالْعَيْنَ بلعين = Göze göz. (5/45.) “Biz ona iki göz vermedik mi?!.” (90/8.) اَلَمْ نَجْعَلْ لَهُ عَيْنَيْن
...
Allah’ı neyle “görüyoruz”! da Allah’tan başka ilâh yoktur, diyoruz?!.
Nazarla mı, basarla mı, rüyada mı, kafa gözümüzle mi?!.
Allah, kafa gözü (= ayn) ile görünmez, çünkü cisim değildir.
Rü’ya : Uykuda görme; rü’ya, delil teşkil etmez. = Rü’ya ile amel edilmez.
Geriye nazar, basar ve reâ (= re’y) kaldı. Re’y, hem oy hem görüş. Nazar da görüş, basar da. Nazar, aklın; basar, kalbin görüşü. Akıl ve kalp anlaşırsa, re’y (= oy, isâbetli görüş) ortaya çıkar.
Nazar ve basar (= akıl ve kalp) çalışmazsa, peşinden de bunları (= bu şâhitliği) destekleyen (sâlih) ameller, eylemler gelmezse (= émenû ve amil-us sâlihât), bu şahitliğin “sahte” olma ihtimali yüksek olur. Yarın Rabbimiz bize sorar : Neye dayanarak, Benden başka bir ilâhın olmadığına karar verdin, ve bunu, Benim ve herkesin huzurunda ikrar ettin?!.
Bilmiyorum, öylesine söyledim Ya Rabbi, mi diyeceğiz?!.
...
İranlı filozof Abdülkerim Süruş, Kur’ân için, Nebevî Rü’ya tâbirini kullanır. Bu rü’ya, Nebî’nin aklına ve kalbine vahyedilen, Onun aklının ve kalbinin gördüğü bir rü’ya. (Bknz. Necm, 10-15.) ve O, bu rü’yadan zerre şüphe duymadı; ve bu rü’yalar, çoğu zaman da uyanıkken “görüldü”!. (= reâ.)
...
Bizim de aklımız ve kalbimiz, Allah’tan başka ilâh olmadığına şâhitlik ediyor mu; yoksa bu Sözü (= Lâ ilâhe illâ-l Allah’ı) sadece söz (lâf) olsun diye mi söylüyoruz?!.
Aklımızın ve kalbimizin gerçekten şâhitlik etmediği (= güvenmediği, yatmadığı) B/birinin, sözünü dinler miyiz?!.
Aklımız ve kalbimiz bu şâhitliğe gerçekten yatıyorsa, neden O’nun Sözünü dinlemekte tereddüt ediyor, ve şeytanlara (= şeytanî güçlere = putlara ve tağutlara) evet, diyoruz?!.
Yorumlar
Yorum Gönder