DİN DİLİ
Din dili, Arapçadır.
Neden?!.
Dini getiren Elçi, Arap olduğu için.
Bu Elçi, Türk veya Rus olsaydı, o zaman da din dili, Türkçe veya Rusça olurdu.
Olmaz mıydı?!.
“Biz, mesajımızı anlaşılır olarak iletebilmesi (= anlatabilmesi) için hiçbir Rasulü kendi halkının dilinden başka bir dille göndermedik. Allah, hak eden kimseyi saptırır, hak eden kimseyi de doğru yola iletir. O, mutlak üstün olandır, en iyi hüküm verendir.”
وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلَّا بِلِسَانِ قَوْمِه۪ لِيُبَيِّنَ لَهُمْۜ فَيُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
(14/4.)
Arap olmayan kavimler bu dili öğrenmek zorunda mı?!.
Herkes değil; ama o kavmin âlimleri bu dili öğrenmek ve kendi kavimlerinin diline “transfer” etmek zorundalar.
Nasıl?!.
Orijinal dildeki “tınıları ve anlamları” iyi ve doğru yakalayarak.
Tını nedir?!.
Dildeki seslerin ayrımı.
Ses, anlamla (= ma’na ile) bağlantılıdır.
Tını ve ma’na, insanda “duygu ve düşünce ateşini” yakan şeydir. Bu “ateş”, orijinal dille aynı olmalı ki, doğru transfer yapılabilsin.
“Mûsâ, (Medyen’deki) süresini tamamlayınca, ailesi ile yola çıktı. Tûr tarafında bir ateş fark etti. Ailesine : Bekleyin. Ben bir “ateş” gördüm. Belki size ondan bir haber veya ısınmanız için bir kor getiririm, dedi.”
فَلَمَّا قَضٰى مُوسَى الْاَجَلَ وَسَارَ بِاَهْلِه۪ٓ اٰنَسَ مِنْ جَانِبِ الطُّورِ نَاراًۚ قَالَ لِاَهْلِهِ امْكُثُٓوا اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّ۪ٓي اٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ جَذْوَةٍ مِنَ النَّارِ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
(28/29.)
Hani Mûsâ, yakınlarına : Bir “ateş” fark ettim. Size ondan bir haber veya ısınmanız için kor halinde bir parça ateş getireceğim, demişti.”
اِذْ قَالَ مُوسٰى لِاَهْلِه۪ٓ اِنّ۪ٓي اٰنَسْتُ نَاراًۜ سَاٰت۪يكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ اَوْ اٰت۪يكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
(27/7.)
Bu “yanan ve görülen ateş”, “din duygusu ve dînî düşünce ateşi” idi. Mûsâ onu “gördü” (= fark etti) ve ondan bir “kor” alarak kavminin “dilini tutuşturdu” = onlardaki “dînî duygu ve düşünceyi ateşledi = canlandırdı = harladı”!.
Bugün bu “ateşlemeyi” yakacak olanlar, orijinal din dili olan Arapçadan bu koru alarak, kendi kavimlerinin dillerini = duygu ve düşüncelerini ateşleyecek olan âlimlerdir.
Âlimlerde bu “ateş” yoksa = âlimler, orijinal dildeki (Kur’ân’daki, Arapçadaki) bu ateşi görememişlerse, kendi kavimlerini irşad edemezler; zaten onlara da din âlimi denmez.
Dindarlık, içimizde “dînî duygu ve düşünce ateşinin” yanmasıyla başlar. Tebliğ veya irşad da, bu ateşten (bedava = Allah rızası için) kor dağıtmadır.
Dînî duygu ve düşünce ateşi ile yanmazsak, cehennem ateşi ile yanarız. = Yanmazsak, yanarız.
Yorumlar
Yorum Gönder