BEN OLMASAM...
Ben olmasam, şu ân ölsem ne olur?!.
Neyim ki?!.
Farz edelim, dünyanın en zengini, en bilgini...
Bu şekilde ölsem...
Dünyada ne değişir?!.
Hiçbir şey. Dünya yine dönmeye, hayat yine eskisi gibi sürmeye devam etmez mi?!.
Eder, ederdi.
Bu dünyadan ne zenginler, ne bilginler geldi-geçti; ben gidince de bişey değişmez, değişmeyecek; hayat yine devam edecek. Daha önce giden zenginlerden ve bilginlerden ne kaldı ise, ben gidince de o kalacak.
Dünya (hayat), hiç kimsenin ekseni etrafında dönmüyor.
Ben gidince de (bu) hayat bi şekilde devam edecek; sadece beni sevenler, kısa bir süreliğine biraz üzülecekler, o kadar.
Esas/asıl soru şu : Ben gidince = ben ölünce, ben ne olacağım; gitmeden, gidince üzülmemem için ne yapmalıyım?!.
Din (= Kitâb = Kur’ân), ‘şunları yap!, şunları yapma! = şu şekilde yaşa’! diyor; ama ölmeden, bu sonucu da göremeyeceğim; ölünce, kötü bir sonuçla karşılaşırsam, iş işten geçmiş olacak, ve bir daha geri dönüş fırsatım olmayacak, çook üzüleceğim. İşte o zaman : ‘Keşke!, insan olarak doğmasaydım = insan olmasaydım da, herkesin üzerime bastığı toprak olsaydım.’, diyeceğim. (Bknz. 78/40.)
Dinin (= Kitâb’ın = Kur’ân’ın) dediğini yaparak gidersem, din = Kitâb = Kur’ân bana, “cennette muhteşem bir hayat” va’dediyor.
Bir ân evvel, bu “riske girmeye, bu riski almaya”! değmez mi?!.
Yarın, çook geç olabilir, her ân ölebilir = gidebilirim.
Yorumlar
Yorum Gönder