SESSİZLİK, YALNIZLIKTIR.
Sessizlik, yalnızlıktan doğar. Ses, yalnızlığı boğar. Ses varsa, (ortalıkta) başka biri/leri vardır.
“Başlangıçta” Allah, yalnızdı; Ses verdi. = Kün!. (= ol!.) dedi, ve sessizlik (= yalnızlık) bozuldu.
Yalnızlık zordur; bu zorluğun tedavisi yine sestir, sestedir; ses, bizi tekrar sessizliğe (= yalnızlığa = huzura) çağırırsa!. Bizi sessizliğe (= yalnızlığa = huzura) çağırmayan ses, kuru bir gürültü, boş bir lakırtıdır.
Nesir, düz giden bir yazı = düz yazı olmamalı; söz (= yazı), ilk çıktığı yere (= sessizliğe = yalnızlığa) geri dönmeli.
“... innâ lillâhi ve innâ ileyHi râciûn.” (2/156.)
İlk çıktığı yere (= sessizliğe = yalnızlığa = Rabbine) geri dönmeyen seste (= sözde) nisyan (= unutma) ve isyan vardır; o söz, şeytanî sestir, şeytanî sözdür.
“Allah’ı nasıl inkâr edebiliyorsunuz?!. = O’nun varlığını nasıl örtüyor/örtebiliyorsunuz?!. = Allah’a, nasıl küfredebiliyorsunuz?!. Siz ölüler iken, O sizi var etti, sonra sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve Kendisine (= O’na) dönecek/döndürüleceksiniz.” (2/28.)
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ وَكُنْتُمْ اَمْوَاتاً فَاَحْيَاكُمْۚ ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
Siz, sizi O’na çağıran sözlere kulak verin!. Öbür sesler sizi, O’nun Kahhâr, Cebbâr, Azîz-ün zü-İntikâm “yanına” çağırır.
“Sakın Allah’ın Rasullerine verdiği sözden cayacağını sanma!. Allah, mutlak üstün olandır, hesap sorucudur.” (14/47.)
فَلَا تَحْسَبَنَّ اللّٰهَ مُخْلِفَ وَعْدِه۪ رُسُلَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍۜ
“Daha önce insanlara doğru yolu göstermek için Furkan’ı indirdi. Kuşkusuz Allah’ın âyetlerini örtenler (= inkâr edenler = küfredenler) için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak üstün olandır, suçlulara hak ettikleri cezayı verendir.” (3/4.)
مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍ
“Allah, kimi doğru yola iletirse, onu saptırabilecek yoktur. Allah, mutlak üstün olan; intikam sahibi olan değil midir?!.” (39/37.)
وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ
3/4 ve 14/47’deki عَز۪يزٌ ذُوانْتِقَامٍ = ‘azîz-ün zü-ntikâm’lar, suçlulara hak ettikleri cezayı veren ve hesap soran olarak çevrilmiş; aslında bu ibâre/ifâde, intikam alan, intikam sahibi olan demek.
O’na dönen/dönecek olan çook az insan, O’nun Rahmeti, Merhameti, Rızası ve Nimeti ile; bi çook insan da O’nun gadabı/gazabı ve “öfkesi”! ile karşılaşacak. Ateş (= cehennem), o öfkenin; cennet, o Rahmetin, Merhametin, Rızanın ve Nimetin tezahür ettiği yerler.
Bu kanaate nasıl vardım?!.
Her gün okuduğum Yasin Sûresi 7. âyetten.
“Ant olsun ki, onların çoğu üzerine azap sözü hakk/gerçek oldu. Artık onlar iman etmezler.”
لَقَدْ حَقَّ الْقَوْلُ عَلٰٓى اَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ
Başka yerlere de bakalım :
1. İnsanların çoğu, fâsıktır. (5/49.)
2. İnsanların çoğu, kâfirdir. (16/83.)
3. İnsanların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez. (12/106.)
4. İnsanların çoğu, inkâr ve nankörlükte ısrar edip durur. (17/89.)
5. İnsanların çoğu, Allah’ın âyetlerini umursamaz, Allah’ın âyetlerinden habersiz/Allah’ın ayetlerine karşı gaflet içindedirler. (10/92.)
6. İnsanların çoğu, Allah’ın insanlara karşı bol lütfu olmasına rağmen buna şükretmez. (2/243. 10/60. 12/38. 40/61.)
7. İnsanların çoğu, âyetlerden öğüt/ibret alma hususunda inatçıdır ve nankörlük eder. (25/50.)
8. İnsanların çoğu, yalancıdır. (26/223.)
9. İnsanların çoğu, haktan hoşlanmaz. (43/78.)
10. İnsanların çoğu, Kur’an’dan yüz çevirir. (41/4.)
11. İnsanların çoğu, kıyametin bilgisinin yalnızca Allah katında olduğunu bilmez. (7/187.)
12. İnsanların çoğu, Kur’an’ın Rablerinden indirilen bir hak/gerçek olduğuna inanmaz. (11/17. 13/1.)
13. İnsanların çoğu, Allah’ın her şeye muktedir olduğunu bilmez. (12/21.)
14. Dosdoğru olan din Allah’ın gönderdiği dindir, ancak insanların çoğu bunu bilmez.(12/40. 30/30.)
15. Her türlü çaba gösterilse de insanların çoğu iman etmez. (12/103.)
16. İnsanların çoğu, Allah’ın va’dinden geri dönmeyeceğini bilmez. (30/6.)
17. İnsanların çoğu, Hz. Muhammed’in ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderildiğini bilmez. (34/28.)
18. İnsanların çoğu, rızkı Allah'ın dilediği kimseye genişletilip/bolca verdiğini ve kısılıp daraltıldığını bilmez. (34/36.)
19. İnsanların çoğu, gökleri ve yeri yoktan var etmenin, ölmüş olan insanları yeniden yaratmaktan daha büyük ve daha zor olduğunu bilmez. (40/57.)
20. İnsanların çoğu, kıyâmetin mutlaka gelip çatacağını, hayatı bahşedenin, insanı belli bir süre yaşattıktan sonra öldüreceği ve sonunda gerçekleşeceğinden aslâ şüphe bulunmayan diriliş gününde huzurunda toplayacağı gerçeğine inanmaya yanaşmaz. (40/59.)
Dönmemeye (= ölmemeye) çare yok; önemli olan, nasıl döndüğümüz.
Derîin sessizlik (= yalnızlık), insana kafayı yedirtir.
“Kim Allah’a ve Rasule itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Nebîler, Sıddîklar, Şâhitler (= Şehîdler) ve Sâlihlerle beraberdirler. Ne güzel, ne iyi arkadaştır Onlar!.” (4/69.)
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاًۜ
Yorumlar
Yorum Gönder