FEYZ/FEYİZ

Feyz/Feyiz : Taşmak ve fışkırmak. Taşmak ve fışkırmak için, önce dolmak gerek. 

Feyzi (= فيض) biz, genelde olumlu anlamda kullanırız; kelime, olumsuza da “çalar”!. İçerideki olumluysa, taşma olumlu; olumsuzsa, taşma olumsuz olur. Kelime Kur'ân’da 9 yerde geçer. 2/198 ve 199 iki kez. 5/83. 7/50. 9/92. 10/61. 24/14 ve 46/8.

Bu yazı, kelimenin iki kullanımına da değinecek.

2/198, Hacda Arafat’tan Mescid-i Haram’a akın ettiğinizde (= efadtüm min arafât) Allah’ı anın/zikredin. Sonra, insanların aktığı (dağıldığı) yerden siz de akın (dağılın) = “sümme efîdu min haysü efédâ-nnâs; vesteğfirullah...” (2/199.)

“Rasûle indirileni duydukları zaman, gerçeği anlamalarından dolayı onların gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. = “reâ e’ayünehüm tefîdu min-ed demi’ mimmâ arafû minel hakk...” Derler ki : Ey Rabb'imiz! İman ettik, öyleyse bizi şahitlerle beraber yaz.” (5/83.)

“Ateş halkı cennet halkına : Suyunuzdan veya Allah'ın rızık olarak verdiği şeylerden biraz da bize verin (= efîdû) diye feryat ederler. Onlar (= cennet halkı) da : Allah, bu ikisini kafirlere haram kılmıştır, derler.” (7/50.)

“Bir de sana, kendilerine binek sağlaman için başvurduklarında, ‘sizi bindirecek bir şey bulamıyorum’ dediğin zaman, harcayacakları bir şeyleri olmadığı için üzüntüden gözlerinden yaşlar akıtarak (= tefîdu mined demi’ hazenen) geri dönüp gidenlere de bir sorumluluk yoktur.” (9/92.)

“Ne durumda olursanız olun, Kur'an’dan onun hakkında ne okursanız okuyun, hangi işle uğraşıyorsanız uğraşın, siz bütün bunlara daldığınızda = kendinizi verdiğinizde = “iz tüfîdûne fîh” unutmayın ki Biz mutlaka yaptıklarınıza tanığız. Göklerde ve yerde zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinizden gizli kalamaz. Ne bundan daha küçüğü ne de daha büyüğü yoktur ki, hepsi apaçık bir Kitâb'ta olmasın.” (10/61.)

“Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, içine düştüğünüz şeyden dolayı = “mâ efadtüm fîh” size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.” (24/14.)

“Yoksa! Onu uydurdu, mu diyorlar?!. De ki : Eğer Onu uydurmuş olsaydım, Allah’tan Bana gelecek şeye siz engel olamazdınız. O Allah, sizin Ona karşı nelere giriştiğinizi = “Hüve e’alemu bimâ tüfîdûne fîh” çok iyi biliyor. Benimle sizin aranızda tanık olarak O yeter. O, çok bağışlayıcı, rahmeti kesintisizdir.” (46/8.)

İçimizi neyle doldurmuşsak, dışımıza o taşar. Herkesin kabı da (= kapasitesi de), kabına dolan şey de aynı değildir. Feyz, kutsal da (= Mukaddes veya Akdes) paradoksal da sanrısal da olabilir. (Paradoks : Çelişki, çatışkı. Sanrı : Halüsinasyon, hezeyan.)

Ne mutlu içlerini kutsal veya mukaddes feyizlerle dolduranlara!; onlardaki bu feyz, elbet bir gün taşacak, coşacak, fışkıracak... 

Söz, kalpteki feyzin dil yoluyla (= dilden); davranış, kalpteki feyzin el ve beden yoluyla (= elden ve bedenden) taşması, fışkırmasıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ