KUR'AN (= ED-DÎN) NEDEN İNDİRİLDİ?!.
Önce, dinin ne olduğunu açıklığa kavuşturalım. Ed-Din, ilâhî düzenin adı. Bu düzen, sadece insanî dünyaya has/mahsus bişey değil. Kâinattaki düzen (= işleyiş, sistem) de bu düzenin (= bu dinin) bir “parçası”!. Göklerin ve yerin yaratılışı ve işleyişi; gökten yağmurun yağışı, bu yağmurla bitkilerin yeşerişi; Güneşin doğuşu-batışı; rüzgârların esişi; Ay, yıldızlar, galaksiler, ... herkes ve her şey bu dine göre hayatlarını devam ettiriyorlar.
Ve bütün bunlar da insan için var/lar.
Ama insan, bu dine = Allah’ın kurduğu bu düzene (= işleyişe, sisteme) göre (= uygun ve uyumlu) yaşamaktan imtinâ ediyor (= kaçınıyor), ve alternatif dinlerin (= düzenlerin, işleyişlerin, sistemlerin) peşinden koşuyor.
Yasak ağaca yaklaşma!, bu.
İnsan, kendi (bireysel, ekonomik, sosyal, siyasal) dünyasını, ilâhî dinle (= işleyişle, sistemle) çatışacak bir şekilde kuruyor. Üstelik bir de “lâ ilâhe illâ, Allah.” diyor ve “namaz”! kılıyor. (Bknz. 107/4.) Bir de, bu ilâhî dine (= işleyişe, sisteme), kendi kurduğu bozuk düzenleri adapte veya entegre etmeye (= uydurmaya) çalışıyor.
Oysa ed-din (= Kur’ân), insanların kurduğu bozuk düzenleri “düzeltmek”! (= iptal etmek, reddetmek, onlara lâ = hayır demek) ve insanları ilâhî düzene (= işleyişe, sisteme) da’vet etmek (= çağırmak) ve uygun yaşatmak için indirilmiştir.
İlâhî düzenle çatışan bozuk düzenlere maddî ve manevî destekler vererek “dindar” (= Mü’min, Müslüman) olunmaz. Çünkü, bozuk düzenlerin ilâhları ayrı, ilâhî düzenin İlâh’ı ayrıdır, ve Allahtan başka ilâh yoktur. = “Lâ ilâhe illâ, Allah.” budur.
...
Bizler ed-dini, Kitâb’ta yazılı teorik kurallara “indirgiyoruz”!; oysa o kurallar, pratik hayatla/yaşamla ilişkilendirilmezse, din, din olmaz ve hayat bulmaz.
Adâletten ve hakkaniyetten uzak bir üretim-tüketimle, faizle, istifçilikle, bencillikle ilâhî düzenin ne ilgisi olabilir?!.
Son sözü (= mutlak hâkimiyeti veya mutlak egemenliği) Allah’a ve Rasûlüne vermeyen siyasal bir düzen, ilâhî bir düzenle nasıl anlaşabilir?!.
Böyle bir düzende mutlu-mesut yaşayan ve böyle bir düzenden şikayetçi olmayan (= canı yanmayan) bir Müslümanın (İlâhî) dinle (= ed-dîn ile) ne alâkası olabilir?!. Böyle bir Müslüman, her gün Kur’an’ı hatim etse, 40 değil 400 rekât namaz kılsa, neye yarar?!. Onun din anlayışı (= algısı), hayattan, fıtrattan, doğal = ilâhî dinden = kâinattaki düzenden (= sistemden) kopuktur.
Bir de, kendi kurdukları çarpık düzenleri (= dinleri, sistemleri), kader maskesine sığınarak Allah’ın dini (= düzeni, sistemi) “imiş gibi”! gösteren insanlar (Müslümanlar) var. En azılı düşmanlar (= ve hüve eleddül hisâm), onlar. (2/204.)
Yorumlar
Yorum Gönder