ŞİRK

Şirk, ŞRK/ŞERİKE fiilinden isim; literal, sözlük anlamıyla bir işi birileri/başkaları ile paylaşmak, şirket buradan türer; dinî anlamı ile de ilâhlığı paylaştırmak, birden fazla ilâh kabul etmek, demektir.

Şirk, “ilâh, sadece Allah’tır.” (= Lâ ilâhe illâ Allah.) dememek, diyememektir.

İlâh, sadece Allah olmazsa, bir çook ilâh olur ve o ilâhlar birbirleri ile çatışır.

Yunan’da, Olimpos Dağındaki Panteon, ilâhların/tanrıların meclisidir; bu meclisin başkanı da Zeus’tur. Yerin, yerin altının, göğün, vs. her birinin ayrı birer tanrısı vardır; yerle gök kavga ederler; doğada da tanrılar ve onlara “tapan”! insanlar  arasında da düzen yoktur.

Çook ilâhın = şirkin olduğu yerde zaten düzen olmaz.

Nefsimizi (kendimizi, kendi arzumuzu) ve diğer nefisleri ilâh (ilâhehû hevâ) kabul ettiğimiz için (bireysel, siyasal, toplumsal vb.) hayatlarımızın düzeni yok!.

Burası/bu dünya, insanın kimi ya da kimleri ilâh kabul ettiğinin bilinmesinin yeri; öbür dünya da Allah’tan başka hiçbir ilâhın olmadığının görülmesinin yeridir.

Öbür dünyada düzensizlik ve kaos yoktur, olmayacaktır; herkes ne yaptığını bilecek ve hak ettiği karşılığı görecektir.

Burada/bu dünyada şirk koşanın, tüm yapıp-etmeleri (amelleri) boşa çıkacak. = “lein eşrakte leyehbetanne amelüke...” (39/65.); onların hiçbir faydasını göremeyecektir.

Şirk, kimseye (hiçbir ilâha) yaranamama, çaresizlik, bölünmüşlük ve parçalanmışlık hâlidir.

Gerçekte, Allah dışında hiç bir ilâh yoktur. = Lâ ilâhe illâ Allah. 

Şirk, Allah’ı tanımama değil, O’na ortaklar koşarak Allah’ın hakkını gasbetmedir.

Müşrik, Allah’a inanmayan adam değil, Allah’ın yanında başka ilâhlara da inanan adamdır.

Allah’a inanmayan adam yoktur. Kâfir bile Allah’a (Bir Baş İlâh’a) inanır ama O’na ulaşmakta zorlanır, O’nu başka ilâhlarla gizler, örter.

...

Gelelim bize.

Biz de Allah’a inanıyoruz.

Ama O’nu sadece camiide, cenazede (ya da belli günlerde ve aylarda) hatırlıyoruz!. Diğer günler ve aylarda ...???

O’nu gökteki bir ilâh olarak görüyor; yerde, başka ilâhlara tapıyoruz (= kulluk ediyoruz)!. Halbuki O, gökte de yerde de ilâhtır. = “veHüvellezî fissemâi ilâhün ve fil ardı ilâhün...” (43/84.)

Belki özel hayatımızda ilâhımız O, ama kamusal (toplumsal, siyasal) hayatımızda başka ilâhlarımız da var.

Kamusal hayatımızda O’nun Sözü geçiyor mu?!.

Ciddî kriz zamanlarında (ölüm ânında, deprem, sel vb. felâketlerde) sadece O’nu çağırıyor, O’na duâ ediyor, O’nu bir’liyoruz ama normal zamanlarda bir çook ilâha yalvarıyoruz!. (Bizi) “Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Öyle ki siz gemide iken ve güzel bir rüzgârla akıp giderken, yolcuların da bununla sevindikleri bir sırada, birden şiddetli bir kasırga gelip çatar ve her yönden dalgaların onları sarıp kuşattığı ânda, dini sadece Allah’a has kılarak : ‘Andolsun, eğer bizi (bu felâketten) kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız.’ diye duâ ederler. Ama O onları kurtarınca, yeryüzünde haksızca taşkınlık (bağy) yapmaya devam ederler. Ey İnsanlar, azgınlığınız kendiniz içindir. Dünya hayatı kısa süreli bir geçimliktir; sonunda Bize döneceksiniz ve tüm yaptıklarınız size haber verilecek!.” (10/22-23.)

Çünkü Tek ve Yegâne İlâh O. O’ndan hiçbişey kaçmaz; O, hiçbir şeyi unutmaz. “Allahu lâ ilâhe illâ Hüvel Hayyul Qayyûm... leHû mâ fissemâvâti vemâ fil ard... lâ te’huzüHû sinetün ve lâ nevm...” (Âyet-el Kürsî, 2/255.)

‘Lâ ilâhe illâ Allah’ diyen birinin, şirk koşmaması, şirkten uzak durması beklenir ama bu Söz, gerçek anlamı ile bilinmez ve kalbe inmezse, hayata da inemez/dokunamaz, ya da hayat ve onu yaşayan insan bölünür. O Sözü söyleyen insan, Allah’ı sadece camide/mescitte, cenazede, evde hatırlar; çarşıda-pazarda, okulda, mecliste unutur, “keyfine bakar, başka ilâhlara tapar”!.

Camiide, evde O’nun Kitâb’ını okur, anlamaz ama okulda başkalarının kitaplarını anlamak için yırtınır. Okulda okuduğu kitaplarla iş yapacağını, bir meslek icra edeceğini; evde, camiide okuduğu Kitâb’la hiçbir iş yapmayacağını, sadece sevap kazanacağını bilir; üstelik bu adam, ‘Hâkimiyet, hüküm Allah’ın.’ bile der ve dindarlığını göstermek için arabasının arkasına, evinin duvarına bu sözü yapıştırır.

...

Rabbimiz Allah’la ilişkimizi ciddî ciddî sorgulamalıyız; buna, ‘samimiyet testi’ de diyebiliriz.

İman, bu ‘samimiyet testini’ geçmek; şirk ise geçememek, bu testten kalmaktır. Allah katında bu testi geçemeyenin hiçbir işi makbul görülmüyor, dikkate alınmıyor; o ehliyetsiz ve liyakatsiz (= kifâyetsiz) biri olarak görülüyor.

...

İman, sadece bir “kabul” değil, aynı zamanda ehliyetle ve liyakatle, yerli-yerinde ve doğru iş yapma hakkını elde etme, bu izni vicdânen El-İlâh’tan (Allah’tan) almadır. Bunun için imansız amele, salih amel denmiyor; imansız amel şirki çağrıştırıyor.

Şirk, insanın içindeki ve dışındaki huzursuzluk ve kararsızlık = çatışma; iman, içerinin ve dışarının emniyeti, selâmetidir.

(Sürekli) Tecdid-i iman, şirki sürekli reddetme, şirke aslâ boyun eğmeme, prim vermemedir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET