NAZARİYE

Nazar’dan nazariye, çoğulu nazariyât. Nazar, bakma, bakış, görüş demek.

Basar da görme, rüya da...

Nazariye, aklın görmesi, teori, teoria/teorya, düşünce.

Basar, kalbin görmesi, anlama, idrak etme.

Reâ, gözün görmesi. Rüya da rü’yet de reâ’dan. Uykuda görülen rüya, “hayalken”; uyanıkken görülen rüya, nazarın (düşüncenin) basiret hâlini alması ve geleceğe taşınması...

Şeyler, önce gözle görülür (reâ); sonra soyutlanarak akla (düşünceye) taşınır (nazar/nazariye); sonra anlaşılır-idrak edilir (basar/basiret). Kitâb’ın, eraeyte = gördün mü, elem tera = görmedin mi? ifadeleri gözle somut görmeye, bakmaya; nazar, bu bakışa, bu görüşe (olumlu-olumsuz) bir değer atfetmeye ve bu değeri takip etmeye, izlemeye, gözlemeye (şeytana süre verilirken de “inneke minel münzarîn” 7/15 denmiştir.); basar, bunu içselleştirerek idrak etmeye ve anlamaya karşılık gelir.

Çook soyut oldu, biraz somutlaştırayım ve ateş örneğinden yardım alayım. Gözle yakından ateş (yangın, yanan ocak, çakmak vb.) görmek ve yine gözle ateşin kendini değil de dumanını (ârazını) uzaktan görmek, reâ; ateşin ne olduğunu, ne işe yaradığını bilmek (onunla yemek pişirmek, ısınmak vb.) nazar; “ateşte yanmak”, ateşte ham yanlarını “pişirmek, yakmak”, basar.

Bizler uzaktan ateşin kara dumanını, yakından ısısını görüyor, hissediyoruz (reâ); ateşin ne işe, neye yaradığını biliyoruz (nazar) ama ateşi idrak edemiyoruz!. Ateşi iki şekilde idrak mümkün. 1) Somut ateş. 2) Soyut ateş. Somut ateşten korunmalıyız ama soyut ateş, burada bizi yakmaz, ondan korunursak, “yanmayız, ışımayız, ışık olmaz, ışık vermeyiz, ham kalırız.” Hangi ateşin bizi “yakacağını” bilmemiz şart. Melekler de şeytanlar da cinler de ateşten yaratılmış varlıklar. Aralarındaki fark, dumanlılık-dumansızlık; yakıcılık-yıkıcılık, arıtıcılık-zehirleyicilik (ateş arıtır, duman zehirler), ısıtıcılık-ışıtıcılık vb...

Mûsâ (a.s.) da “uzaktan” bir ateş gördü (reâ), sonra ona yaklaştı (eânestü), sonra da Ona “seslenildi”!. (20/10-11.)

Düşünce (nazariyat), olsa olsa uzaktan ateş/i görmedir.

Ateşe yaklaşmak ve onu basirete dönüştürmek gerek.

Uzaktan görülen ateş, göreni ısıtmaz da yakmaz da; o, sadece ısınanları ve yananları seyreder.

Bizler, “yanmak ve yakmak, yanarak birilerini ısıtmak ve yakmak” istiyorsak, nazarı (nazariyeyi) bir ân önce basara (basirete) dönüştürmemiz (= ateşe ünsiyet kesbetmemiz --eânese--, yakınlaşmamız) gerekiyor.

Kişide iman yoksa, onu yakan şeytanın ateşidir.

Ateş nâr; iman nûr’dur. Allah Nûr’dur. (= “Allah’u Nûr’us semâvâti vel ard...= Allah göklerin ve yerin Nûr’udur...”) (24/35.) Allah’a “endeksli” yaşanmayan, Allah’ı amaçlamayan, Allah’ı hatırla(t)mayan (= zikir) hayatlar ateşe düşer, o ateş o kişileri yakar, onlara cehennem olur. Allah’a, O’nun dinine, emir ve yasaklarına ayarlı her “ateş” de, ısıtır, arıtır, oldurur, ışıtır.

Nazar’dan Basar’a, Nazariyeden Basirete yükselince ateş artıyormuş!.

Ateşinizi kontrol edin!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET