NANKÖR/LÜK

Kelime Farsça. Nan, ekmek; kör (kür), görmeyen. Ekmeği = ekmek vereni görmeyen. Nankörlük, bunun (bu hâlin) kişide devam eden durumu. Küfür (= kâfirlik) ise, bi derece daha üstü/beteri; görüyor ama görmezden geliyor, gördüğünü örtüyor, gizliyor.

Nankörün Arapçası kenûd/kunûd; kelime, başında tekid lâmı ile (lekenûd şeklinde) sadece 100. sûrenin 6. âyetinde geçer. “innel insâne lirabbihî lekenûd. = İnsan Rabbine karşı çok nankördür.” Bu yargı cümlesi beş (5) yeminden sonra söylenmiştir. Bu kadar çok yeminden sonra başka bir yargı cümlesinin bulunduğunu ben Kur'ân’da hatırlamıyorum.

Bu neyi gösterir?

Bu işin (nankörlüğün) kesinliğini.

Sonraki âyette, “Kesinlikle buna (bu duruma) insanın kendisi de şahittir.” denir.

Ben, Rabbime nankörlük etmiyorum, hep şükrediyorum diyen de, tam şükredemiyor, dolayısıyla nankörlük ediyordur!.

Nasıl yâni?!.

Nankör, kendisine yapılan iyiliğin kıymetini bilmeyense, hangimiz Rabbimizin bize yaptığı iyilikleri tam manasıyla biliyoruz, O’na tam manasıyla şükredebiliyoruz?!.

Bence bu işi sadece Elçileri biliyor, sadece onlar tam manasıyla şükrediyordur. Söz gelimi, Efendimizin gelmiş-geçmiş tüm günahları affolunduğu (bilindiği) hâlde, ashab : Ya Rasulellah, hâl böyleyken niye sürekli ibâdet eder, kendini yorarsın; diye sormuşlar, O : Rabbime şükreden kul olmayayım mı; buyurmuş.

Rabbimizin bize verdiği nimetlere şükretmeyi bırakalım! (bu sözden şükretmeyelim anlamı çıkarmayalım!), sayabilir miyiz?

Başta sağlık-sıhhat (görebilme, konuşabilme, soluk alabilme, yürüyebilme...)

Envâi çeşit nimet (meyve-sebze, et-ekmek, yiyecek-içecek...)

Akıl. Düşünsenize!, aklımızı kaybettik. Çişimiz gelince tuvalete gideceğimiz yerde salona ya da mutfağa gidiyoruz. Ekmek yiyeceğimiz yerde, affedersiniz, b.kumuzu yiyoruz!.

Bize doğru yolu (hidayeti) bulsunlar diye Elçiler ve Kitâb’lar göndermiş; dönüp bakmıyoruz!.

Kâfirlerin, fâsıkların, zâlimlerin nankörlüğü ayrı bir bahis; bizler de nankörlük ediyoruz. 

Bizler de hakkıyla şükretmiyor, şükredemiyoruz.

Nankörlük etmiyoruz da ne ediyoruz?!.

“ve mâ kaderullahe haqqa kadriH...” Onlar, Allah’ı kadrini gereği gibi takdir edemediler. (bilemediler). (39/67.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET