PLAN

Bir işi gerçekleştirmek için, kısa, orta ve uzun vadede yapılması gerekenler. Planlar stratejiktir, her planın bir zamanı ve amacı (sonucu) olur; planın ara aşamalarına taktik planlar denir. İşletmelerin ve devletlerin kısa, orta ve uzun vadeli planlarını “yöneticiler” (= kurmay heyet, büyükler!) yapar; bu planları her kademe uygulayıcılar (= “yönetilenlere göre küçükler”!) hayata geçirirler.

Planları, “büyükler”! yapar; “küçükler”! uygular, diyebiliriz. Dünyayı yöneten küresel (karanlık) güçlerin (“büyüklerin”) de planları ve bunların uygulayıcıları (taşeronları) var.

Âlemlerin Rabbinin de bir planı var; biz bu plana kader diyoruz. 

Pekiî âlemlerin Rabbinin bu planının uygulayıcıları kimler?!.

Yarattıkları. (= melekleri, insanlar ve tüm varlıklar, canlı-cansız herkes.)

Bizler, âlemlerin Rabbinin bu planının tamamını bilemeyiz, sadece bize düşen kısmını bilebiliriz; Kitâb’ında bu planın kodları (şifreleri) vardır.

Planın tamamını bilemediğimiz için, her yapıp-etmelerimiz plan dahilindedir. = Bu planı bilsek de bilmesek de, plana uygun davranırız!. Planda “rakiplerin”! ne yapacağı da yazılıdır, vardır. Bizim yapıp-etmelerimiz O’nun planını aslâ değiştiremez. = “lâ tebdîle li kelimâtillah.” Allah’ın hükmünü değiştirebilecek hiçbir güç yoktur.

Allah’ın Kitâb’ındaki planın kodlarını (şifrelerini) çözerek, planın hangi düzeyde uygulayıcısı olduğunu bilen insanlar, zaten plana uygun iş yaparlar; bilmeden, kafalarına (= kendi hevâ ve heveslerine) göre iş yapanlar da, “rakipler”! olarak o planın bir parçasıdırlar.

İşletme (veya devlet) planları yapılırken de “rakipler” göz önünde bulundurulur; bu planlarda rakiplerin de ne yapacağı bilinmez; yapınca, (plan gereği) bişeyler yapılır. 

Âlemlerin Rabbinin planı, bütün planların üstündedir; çünkü O, bütün planlara ( keydlere = kötü planlara da) hâkimdir; bizler bilemezsek de O, ona göre, “zamanı gelince”! “karşı planları” uygulayacak kullarını (= planlarını) devreye sokar.

Zamanı gelince ifadesine dikkat!. Bu ifâde, bize göre. Bizler, aceleci varlıklar olduğumuz için, bize olumsuz görünen durumlarda, ortada bir plan yokmuş gibi veya meydan, zâlimlere kalmış gibi düşünüyoruz. Oysa, stratejik planlarda sonuç (= amaçlanan durum) önemlidir. Sonucu, burada bizler göremeyebiliriz ama kimin plana uygun, kimin muhalif hareket ettiğini ve planın sonucunu ötede kesinlikle göreceğiz.

“İşte âhiret yurdu!. Onu, yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunluk yapmayanlara tahsis ettik (= ayırdık). Âqıbet (= gelecek = sonuç) muttaqîlerindir.” = “... vel âqıbet-ü lil muttaqîn.” (28/83)

Azap gibi, bu durum da, o büyük planın bir parçası değil midir?!.

O planın uygulama alanı, bura (bu dünya); sonucunun görüleceği (alınacağı) alan, öte (dünya).

İlâhî (kader) planının “her hangi bir yerinde/aşamasında gönüllü” olmak, O’na kulluk yapmakken; ortada bir plan yoktur diyerek keyfî planlar yapmak ve o planları uygulamak, O’nu yok saymaktır.

Küçük bir işletme (veya devlet), plansız (programsız) yönetilemezken, koca kâinat, plansız (programsız) yönetilir mi?!.

Kaderi, bir belirlenim (= zorunluluk) olarak değil, bir plan olarak okumak ve o planın “bir yerlerinde” gönüllü görev almak, daha doğru bir okuma ve anlama olmaz mı?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM