YORGUN/LUK

Yorgun-luk, yormak fiilinin isim hâli. Çook çalışıp güçsüz hâle gelerek, artık çalışamaz (iş yapamaz) duruma düşmek. Beden yorulur, kafa yorulur; bir de gönül yorgunluğu vardır. Rüyada görülen bişeyi, bişeye yormak ise, yorumlamak, bu, bu yazının konusu değil.

Demek ki iki (üç mü) tür yorgunluk varmış. Beden, kafa (ve gönül) yorgunluğu.

Soru şu. Yorgunluk nasıl oluşur?!. Bizde olanı (= gücü, enerjiyi) vererek = tüketerek; âdeta içimizi boşaltarak.

“feizâ ferağte fensab” (97/7.) Bu âyet, genelde “işini bitirince, boş kaldığın zaman, yeni bir işe başla, yorul, başka bir işe koyul.” diye çevriliyor; ferağteye, ferahlama anlamı veriliyor. Oysa kelime, ferahlama, feraha erme değil, ferağat/feragat etme. Ferağte’nin kökü, ferağa; ferağanın boşalma, boş kalma anlamının yanında, (yeni bir işe) hazırlanma ve toparlanma anlamı da var. Ferağat, hakkımız olan bişeyden gönüllü vazgeçmemizdir. Böyle bakarsak, âyeti şöyle de anlayabiliriz.

Yaptığın bir işi bitirdiğinde veya onu yapmaktan vazgeçtiğinde, sakın yatma! yorul!, başka (yeni) bir işe koyul. İlk 6 âyet, özellikle 4 ve 5, zorluktan (yükten) ve kolaylıktan; kolaylığın zorlukla beraberliğinden söz eder. Sonra da “feizâ ferağte fensab” denir.

(Fensab, nasaba’nın emir formu. Nasab, yorgunluk. Nasib de aynı kök. Nasib, aynı zamanda --alınan ve verilen-- pay demek. Hep merak etmişimdir, Kur'ân’daki emirlerin üstünlük derecelerini ve öncelik-sonralığını. Namaz kıl = ekımu-s salâh emri, yorul = fensab emri veya izheb = git ilâ firavn emri gibi. Emir, emirdir ama bu emirlerin muhatapları olan bizler, bu emirlerin bazılarını es geçebilir = duymazdan gelebilir miyiz?!.)

Sürekli bir işte çalışmak (= aynı işi yapmak) veya sürekli iş değiştirmek de insanı yormaz mı?!. İkisi de yorar ama her iş, bir öncekinden daha “iyi” bir iş ise yormaz. Ne demek istiyorum?!. İşin, insanı kemâle taşıma = kişiyi olgunlaştırma mükemmelleştirme özelliği varsa yormaz.

30-40 sene sadece vida sıkanlara, rutin (robotun yapacağı) işler/i yapanlara acıyorum. Sürekli aynı iş yapılmaz. Bir işe başlanır, belli bir süre çalışılır, tatmin (motivasyon) düzeyi düşünce, o iş bırakılır, daha yüksek tatmin (motivasyon) verecek (veren) işler aranır...

Bu, nereye kadar sürer?!.

Sadece Rabbe rağbet edecek noktaya varıncaya kadar. = “ve ilâ RabbiKe ferğab.” (97/8.)

Madem burası bir imtihan dünyası ve bu imtihanın sonucu da ölünce belli oluyor, yâni ölünceye kadar imtihan oluyoruz, o zaman durmak yok; sürekli yorulmak var ama bu yorgunluk (kutsal) bir “amaç”! için olmalı, bizi “kesmeyen” (= mutlu/tatmin etmeyen) amaçlar (= işler), hemen bırakılmalı, mutlu/tatmin eden “amaçların” peşine düşülmeli. En sonunda da bu “amaçlar” bizi Rabbe götürmeli. Bu cümlem yanlış anlaşılmaya müsait, biliyorum; her iş Allah rızası için yapılmalı, her iş bizi Allah’a götürmeli, demek istiyorum. Aksi hâlde, her iş bizi sıkar, bunaltır, yorar. İşte buradaki yorgunluk, gönül yorgunluğu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM