PARÇA-BÜTÜN İLİŞKİSİ

Bütün, parçalardan meydana gelir ama parçaların toplamı değildir. Cansızlar için bütünün parçaların toplamı olması, meselâ bir araba/araç için geçerli olsa da; canlılar için, meselâ bir insan için geçerli olmaz. Canlılar bütünken, onları oluşturan her bir organ da canlıdır; organlar o bütünden ayrılınca (meselâ bir parmak veya kol, vücut bütünlüğünden koparsa), canlılıklarını yitirirler, ölürler.

Pekiî, insan tek başına bir bütün mü, veya daha büyük bir bütünün parçası mı?!. Tek başına bir bütün = ferd/fert; parça olmuş olsa, bütünden kopunca ölürdü. Ölmeyecek mi?!. Ölecek ama ölene kadarki yaşamında bir bütün/fert. Haâ, bu bütünlüğünün  devamı için, aynı zamanda kendinden daha büyük bir bütüne (âleme) de muhtaç.

Canlılık (= hayat), bir mekanizma değil, organizma; organizma da, bir “açık sistemin” varlığına ve bu sistem içi ve dışı organik ilişkilerin devamına bağlı. (= Entropi Yasası); yoksa, küçük sistemler (organizmalar, insan) çöker (ölür). Bu, bitkiler dünyasında yılda bir; hayvanlar (içinde insan dahil) dünyasında 70-80 (daha az veya fazla) yılda bir oluyor ama hiçbir bitki, önceki bitki; hiçbir hayvan (insan), önceki hayvan (insan) olmuyor.  

Her şey, belli bir süreliğine BİR BÜTÜN’den mi kopup geliyor?!. Eğer O BÜTÜN’den başka BİR BÜTÜN yok ve O da parçalara bölünerek bu iş oluyorsa, HAYIR. O BÜTÜN’de herhangi (zerre kadar) bir değişme olmadan O BÜTÜN, onu ve onun tüm parçaları yaratıyor ve yaşatıyorsa EVET. İlki bizi panteizme (ve Vahdet-i Vücud’a); ikincisi, yaratılışa = Yaratan-yaratılan ayrılığına (ve tenzihe) götürür. Yaratan/Yaratıcı, yarattığı şeyleri (âlemi), içindekilerin birbiriyle uyumlu bir ilişkisini gözeterek mükemmel bir bütün hâlinde yaratmış ve o bütünün “görünümünü” zamana yaymış olabilir. Zamanını (ömrünü/ecelini) dolduran “parçalar” yine o bütüne dönüyor, o bütünde toplanıyor olabilirler; ama geliş ile gidiş “aynı” olmayabilir. (= Oluş ve Bozuluş) Bozuk/bozulmuş parçalar, artık o bütünde bir işe yaramayacakları için “çöpe”! giderler, onlara “yeniden hayat” verilmeyebilir.

Çünkü, o bütüne de içindekilere de hayat Veren, Samed Olan = Kendi Kendine yeten, parçalara ayrılmayan (= Ehad Olan) Bir Hayy-ul Qayyum var. O, ölümle insanı; kıyametle kâinatı “yok”! edecek ve bu süre zarfında kim ne yapmış “biBakacak”!.

Bozuk (= bütünün uyumunu, düzeni/dini bozan) parçaları, hastalıklı (acı çeken) organlar gibi de düşünebilirsiniz; müşrikler, münkirler, münafıklar böyledirler; onlar “hasta ruhlu”! insanlardır ve onlar burada kendilerini düzeltmezlerse, hep öyle (= hasta ve acı içinde, cehennemde) kalacaklardır.

Burada aradığı “uyumu” (= aradığını) bulamayan, ötede bulamaz; ‘aradığını burada bulan’! (bulduğunu zanneden, dünya ile yetinen), ötede bişey bulamaz. (Bu iki cümlenin çelişik olmadığı, biraz düşünülürse anlaşılır.)

Burada, bir bütün (fert) gibi gözüksek de, aslında bir bütünün (türün, insanlığın, kâinatın) parçalarıyız; önemli olan, kime, nasıl “bağlandığımızdır”!. (Kimyaları (ve atomları) da, (kimyasal) bağlar/bağlantılar belirliyor.) Bir bütün, birden çok yere bağlıysa, paramparça olur. (Bknz. 39/29.); her bir parça birinin elinde kalır; şirk bu kadar dehşet ve vahşet bişeydir. Bunu burada anlamayan, ötede acı çekerek anlayacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM