RASTLANTI

Tesadüf. Beklenmedik (öngörülemeyen) durum.

Öngörme, belli sebeplerin belli sonuçlara yol açması = nedensellik veya kurallılık. 

Evrendeki düzende rastlantıya yer yok. Evrendeki düzenin adına “âdetullah”; toplumdaki (= insandaki) düzenin adına “sünnetullah” deniyor. Kader ve kaza, hem âdetullah hem sünnetullah ile ilişkili. 

Âdetullah’ın ve Sünnetullah’ın sıklığını, bizler her zaman kestiremeyiz. Her zaman olan bize normal, çook nadir olan bize anormal gelir. Mu’cizeler, nadir olan olaylardır.

Pekiî Âdetullah’ın ve Sünnetullah’ın kaderle (= belirlenimcilikle!) ilişkisi nedir, nasıldır?!. = Her şeyin bir nedeni varsa; şeyleri, nedenleri belirliyorsa (= nedensellik), bizim özgür irademiz nerede durur?!.

Belli nedenler, belli sonuçları doğurur = belli nedenler belli sonuçlara etki eder. Neden ayrı, sonuç ayrıdır; onları bir araya getiren, âdetullah’ta “doğa” (?!); sünnetullah’ta insandır. Ateş, pamuğu yakar, bu âdetullah’tır (= doğanın kanunudur); pamuğun yanma sebebi ateştir ama ateşin pamuğu yakması için ateşle pamuğun bir araya getirilmesi gerekir. Bütün sebepler böyledir. Bilinen nedenlere yakın nedenler; henüz bilinemeyen nedenlere uzak nedenler denir. Uzak nedenlerin sonuca etkisi, bize rastlantı (= tesadüf veya mu’cize) gibi gelir. Nedenlerini bilmediğimiz sonuçlar (= olaylar), bizi hayrette bırakır. Nedenlerini az-çok tahmin ettiğimiz olaylar da vardır. Meselâ, orman yangınları, yakan (ateş, kibrit, izmarit, vb.) ve yanan (kuru ot, çalı, vb.) maddelerin bir araya gelmesi ile oluşur; ama “bazen”, bir kırık camın aşırı ısınması da yangına sebep olabilir; buna, sebebi bilinmeyen yangın denir.

İrade, nedenle sonucu bir araya getirmedir. Dolayısıyla, nedensellik  (= Âdetullah ve Sünnetullah), insan hayatında her zaman zorunluluk (= cebr) doğurmaz.

Nedensellik, (her zaman) zorunluluk doğursa, sorumluluk (ve hesap) olmaz ve insan bir otomata (makinaya) döner.

Cebr de rastlantı da insan aklını ve iradesini devre dışı bırakır ve insanı sorumsuzluğa ve ahlâksızlığa (= anlamsızlığa) sürükler.

“Biz, yeri, göğü ve ikisi arasındakileri boş yere (= bâtıl) yaratmadık. Bu, kâfirlerin zannıdır (= görüşüdür). Kendilerini ateşe atan (= yakan) kâfirlerin vay hâline!.” (38/27.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM