İBÂDET ve ÂDET

İbâdetlerdeki öz, şuur (= ruh) kaybolursa, onlar birer âdete, “alışkanlığa” ve rite dönüşürler. İbâdetin özü, ruh ve şuur; şekli, rukün (= rek’at) ve kalıptır (= beden). Bu, aynen cisimlerdeki madde ve sûret gibidir. Biz maddeyi, sûreti ile algılarız; sûretsiz maddeyi algılayamayız. İbâdetlerin sûreti, şekli veya görüntüsü; ruhu ise, ibâdet edendeki bilinç veya şuurun ibâdet edenin hayatıyla irtibatıdır; bu irtibat koparsa (= ibâdet edendeki bilinç veya şuur kaybolursa), ibâdetler ölü birer iskelete, kuru birer âdete (= alışkanlığa), şeklî (= içi boş) bir rite dönüşürler.

...

Meleke, alışkanlık değil; alışkanlıkta bilinç/şuur olmayabilir ama melekede bilinç/şuur şarttır. Her meleke (de), iyi değildir. İyi melekeler, kişiyi “melek gibi”; kötü melekeler, kişiyi “şeytan gibi” yapar. (= Melekler, iyi melekelerin; şeytanlar, kötü melekelerin temsilcileridir.) Şuursuz (= bilinçsiz) yapılan, birer âdete ve alışkanlığa dönüşen ibâdetler, insanı kötülükten alıkoymaz (= Namaz, insanı fahşâ ve münkerden = her türlü kötülükten alıkoyar. 29/45.); ama şuurla yapılan, birer melekeye dönüşen ibâdetler, hem insanı hem toplumu arındırır = saflaştırır hem de kulu Rabbine yaklaştırır, yakınlaştırır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM