ALAK

Alak (= علق), Alak Sûresi 2. âyetin son kelimesi. İlk âyetin son kelimesi de halaq (= خلق). Kelimeye meal sahipleri kan pıhtısı (= embriyo) anlamı veriyorlar. Kelime, Kitâb'ta buradan başka beş yerde daha geçer; bunların hepsinde yuvarlak te (= علقة) vardır; bir yerdeki kullanımı da (4/129) kelmuallega (= كالمعلقة) şeklindedir.

Alak Sûresinin ilk 5 âyeti, ittifakla ilk gelen vahiy kabul edilir.

Allah, “arayış içinde bulunan” kuluna (= Elçisine) ilk söz olarak, “Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı (Seni) kan pıhtısından yarattı.” mı der?!. Efendimizin arayışı, ‘Ben neden yaratıldım?!.’ arayışı mı idi?!. Veya, Efendimiz buradaki “alak”ı, embriyo diye mi okudu = anladı?!.

Sanmam. Onun arayışı ontikti, ontolojikti. Ve “alak”ta ve “halaq”ta bu ontik arayışın izleri (= âyetleri) vardı.

Seni Ben yarattım, Sende Bana ait bişey var; o da “alak”ta. Bu “alak”, Seni Bana bağlayan bişey. Bu “alak”la Sen Bana bağlanacaksın. Senin aradığın o, onunla Beni bulacak, onunla Benimle alaka (= ilişki, bağ, iletişim) kuracaksın. 

Alak (= علق), tutunmak, asılı kalmak, yapışmak. Tealluk, ilişki/relation, bağ, ilgi. PR doktorası yapmış biri olarak ilgi, ilişki benim merkezi kavramım. Bişey, her şeyle; her şey bişeyle ilişkili.

Ontolojik olarak da her şey O’nunla ilişkili. O, âlemlerin Rabbi ve Hâlıg’ı. Şeyler, O’nunla ilişkilerini koparırsa yok olurlar.

Ey arayış içerisinde olan Muhammed!. Senin derdinin çaresi, bu ilişkiyi (doğru) kurmaktan geçiyor. Sen bu ilişkiyi doğru kurarsan, “ORADAN” Sana doğru haberler (= Nebe) gelir, gelecek!... 

Sen, bu ilişkiyi kuran “doğru okumalar” yap. = Yaratan Rabbinin adıyla oku!. Bu “bağı” = Rabbinle alâkanı koparma!. O’dur Sana karşı Ekrem. O, Sana bilmediklerini de kalemle öğretecek. (Alleme, hem öğretti, hem öğretecek, geniş zaman.)

Efendimizin arayışı da derdi de “büyüktü”!.

...

O günkü Mekke toplumundaki düzeni bir çok sahte ilâh kurmuştu. Onun arayışı sahih/doğru ve sağlam İlâh'ı (= Allah’ı) bulmak ve O’na kul olmaktı.

“Lâ ilâhe illâ-l Allah” bu demekti.

Mekke şürekâsının TEK İLÂH’a karşı koymaları, bindikleri dalların, gelir kaynaklarının kesilmesi, insanın iç ve dış dünyasında (= âfakta ve enfüste) adâletin ve düzenin sağlanması demekti.

Bence, Mekke müşrikleri de “alak”ın böyle bir ilişkiye (= alâkaya) delâlet ettiğini biliyorlardı ve bu ilişkiyi (= alâkayı, bağı) kesmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Efendimiz de onlara : “Bir elime Ayı, öbür elime Güneşi verseniz, olmaz.’ diyordu. Çünkü bu “bağ”, Aydan da Güneşten de değerliydi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM