AKLIN ERMESİ

Akıl, sebep-sonuç (= delil-medlül) ilişkisi ile çalışır. Akıl, yakın sebepleri bilir, ona göre karar verir ama uzak sebepleri bilemez. Uzak sebeplerin sonuca etkisine tesadüf veya rastlantı der.

Akıl, ne kadar yetkin olursa olsun, tüm sebepleri kavrayamaz. Kendimden bir örnek vereyim. Kafamı aylarca meşgul eden bir düşünce (= mesele), kütüphanenin rafları arasında dolaşırken ‘tesadüfen! rast geldiğim’ bir kitap sayesinde hâlloluyor. İbn-i Sinâ, bu konuda çook daha uzak bir sebebi örnek verir; der ki : “Benim burada oturmamla, Güneşin tutulması arasında nasıl bir sebep-sonuç ilişkisi olabilir?!.”

Oluşta ve bozuluşta tüm sebepleri zamana tâbî olmaksızın bilen, sadece Allah’tır. O, “Bu Bilgisi” (= Gönderdiği Kitâb) ile bize (= bizim aklımıza) rehberlik (= inâyet) eder.

Nakilsiz (= Kitâb’sız) akıl, aslâ yetkin olamaz, uzağı (= gaybı) göremez = miyoptur. Akılsız, Nakil (de) hayatımızda etkin olamaz. Akılsızın dini olmaz. Nakil, aklın ufkunu açar. Farabî’ye atıf yaparsak, bizdeki akıl, Faal Akıl’la irtibat kurduğu oranda yetkinleşir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM