AKILLILIK

Akıllı olmak, nasıl bişey?!.

Akıl, insandaki bilme yetisi. Bilmek için, bilen ve bilinen lâzım. Bilinen olmazsa, akıl (= bilme) bil-kuvvedir; gerçi, kişinin kendi de bir bilinendir; kendini de bilmeyen akıl tamamen bil-kuvvedir. Bilen akıl, bil-fiil akıldır; zaten Kitâb (= Kur'ân), aklı, bil-fiil akıl (= faal akıl) olarak görür. Kitâb’ta akıl, isim olarak geçmez; fiil olarak, te’akılu, ye’akılu, te’akılûne, ye’akılûne, şeklinde geçer. 

Bilene (= aklının kullanana), âkil; bilinene mâ’kul; bilen “şeye”! de akıl denir. Mâ’kul olmayan (fiil olmayan, fiile dönüşmeyen) akıl, akıl değildir.

Akıl, nasıl fiile dönüşür?!. Bilinenle (= mâ’kul ile) karşılaşarak. Şöyle: Pencereden dışarı bakıyorum ve apartmanları (ağaçları vs.) veya kitaptaki yazıları görüyorum. Gördüğüm bu şeyler, aklıma düşünce, bendeki akıl (az-çok) çalışmaya başlıyor ve onlar bilinenlere dönüşüyorlar. Ben onları “görmesem”!, onlar benim için “yoklar”! = bilinmiyorlar; ben onları “görünce”, onlar benim için mâ’kul (= bilinen) oluyorlar. O zaman da bilen ben ile, bilinen şeyler bende bil-fiil bulunuyorlar; hatta “bendeki akıl” oluyorlar. Akletmediğim şeylerin benimle bir ilişkisi yok!.

...

Tanrı’nın Bilmesi her dâim Bil-Fiil ve Mükemmel bir Bilme; O’nda “Akıl, Âkil ve Mâkul” her zaman aynı ve bir; O, kesintisiz her şeyi Bilmede. O, bir ân bile dalmaz, uyumaz. = “... lâ te’huzuHû sinetün ve lâ nevm...” (2/255.)

Bizlerdeki bilme, çoğu zaman bil-kuvve ve sınırlı.

Akıllılık, bil-kuvve bilme değil, bil-fiil bilme. Bu da, önce somut bilinenlerle (= görünenlerle = duyularla algılananlarla) başlar, sonra da soyut bilinenlere (= hissedilirlere = mahsusâta ve akledilirlere = ma’kulâta) doğru ilerler. Akledilirlere = ma’kulâta) doğru ilerlemeyen “akıl”!, hayvanlarda da vardır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

HADİS & SÜNNET

RECM