NÜBÜVVETİN HİTÂMESİ - RİSÂLETİN SÜREKLİLİĞİ

Nübüvvetin Hitâmesi - Risâletin Sürekliliği

.................................................................................

Özet

Bu makale, Kur'ân terminolojisi çerçevesinde Nebî–Rasul ayrımını yeniden tartışmakta ve vahyin sona ermesiyle nübüvvetin kapandığını; ancak risaletin —küçük 'r' anlamında, vahiy getirmeyen ama vahyi taşıyan, temsil eden, uyarı görevini sürdüren fonksiyonun ümmet içinde devam ettiğini savunmaktadır. Çalışma, epistemolojik, teolojik ve sosyolojik açılardan bu iddianın gerekçelerini ortaya koyar ve çağdaş İslâm düşüncesine katkı sunmayı amaçlıyor.

Giriş

Nebî ve Rasul kavramları, klasik kelâm literatüründe sıklıkla iç içe anılmakla birlikte Kur'ân'ın kullanım çeşitliliği bu iki kavram arasında işlevsel bir ayrım yapılmasını olanaklı kılar. Bu makale, Nebi'nin vahyi alıcı makamı; Rasul'ün ise tebliğ, temsil ve uyarı fonksiyonu üzerindeki rolünü öne çıkarır. Bunun sonucunda, vahyin kapanmasının tarihi-son ve ontolojik sonuçlarını, risaletin ise fonksiyonel sürekliliğini ele alır.

1. Kavramsal Çerçeve: Nebî, Rasul ve Nebe

Nebî (نَبِيّ): Kur'ân terminolojisinde vahiy alan, ilâhî haberle muhatap kılınan kişi.  

Rasul (رَسُول): İlâhî mesajı tebliğle görevlendirilen elçi; gönderilen.  

Nebe (نَبَأ): Büyük haber, ilâhî hakikat.  

Bu üçlü ilişki, Kur'ân'ın anlatı yapısında merkezi bir işlev görür. Nebi, nebe’nin muhatabı; Rasul, nebe’nin taşıyıcısıdır. Dolayısıyla Rasullük, zamansal ve fonksiyonel farklılıklar gösterebilir; Nebîlik ise vahiyle doğrudan bağlantılıdır.

2. 33/40 âyetinin yorumu ve nübüvvetin sonlanması

Ahzâb 33/40 şu iki temel hükmü bir arada verir: Hz. Muhammed'in Rasûlullah olduğu ve Nebîler hattının = Nübüvvetin mühürlendiği. 'Hâtemen-Nebiyyîn' sıfatı, Nübüvvet kurumunun kapsayıcı sonluluğunu ifade eder. Bu dilsel teşhis, Nübüvvetin tarihsel ve ontolojik açısından kapandığını gösterir; ancak metin doğrudan 'R/rasullerin' sona erdiğini söylemez. Sonuç olarak, vahiy kanalı kapandığı için yeni bir Nebi gelmeyecektir; Rasullük kavramının tebliğ/temsil boyutu ile devam ettiği,

3. Kur'ânî delillerle R/risaletin sürekliliği

Kur'ân'da her toplum için bir yol göstericinin varlığından söz edilir (13:7). Ümmetin 'şahit' kılınması (2:143) gibi ifadeler, risaletin toplum içinde paylaşılmış bir misyon olduğunu gösterir. Ayrıca Rasûl kelimesinin hem melekler hem de insanlar için kullanımı, elçilik işlevinin kutsal vahiy dışında da gerçekleşebildiğine işaret eder. Bu hususlar, risaletin fonksiyonel devamlılığını destekler. (Bknz. 22/75.)

4. Küçük 'r' Rasul: Tanım ve kriterler

Küçük 'r'li rasul tanımı: Vahiy almayan; yeni hüküm getirmeyen; fakat Kur'ânî mesajı berraklıkla temsil eden; ahlaki-kültürel liderlik gösteren; uyarı ve şahitlik fonksiyonunu sürdüren kişi veya gruplardır. Kriterler: (a) Kur'ân'a sadakat, (b) Peygamber sünnetine vâsıl rehberlik, (c) ilmî yeterlik, (d) ahlâkî güvenilirlik, (e) toplum içinde etkili tebliğ kabiliyeti.

5. Epistemoloji: İlâhî bilgiyle uyum ve iman

Kur'ân'daki Rasûl figürü, bilginin doğruluğunu İlâhî İlimle olan uygunluk üzerinden test eder. Yâsîn 16 örneği, Rasûllerin haklılık iddiasının son merciinin 'Rabb'inin bilgisi' olduğunu vurgular. Bilginin İlâhî İlimle uyumu, imanî bir 'sekînet' üretir; bu sekînet, bireysel ve toplumsal düzeyde risk ve şüpheyi azaltır ve ameli harekete geçirir.

6. Teolojik ve sosyolojik sonuçlar

Eğer risalet fonksiyonu kesintiye uğrarsa, Kur'ân'ın evrensellik iddiası zaafa uğrar. Bu sebeple risaletin toplum tarafından paylaşılması; ilmî, ahlâkî ve örgütsel ölçütlere bağlanması gereklidir. Bu perspektif, geleneksel ulemânın 'varis' rolünü yeniden düşünmeyi, fakat aynı zamanda dinî otoritenin sorgulanmasını da gündeme getirir. Ayrıca, sahih tebliğin süreceği kurumlar (eğitim, meşveret, fıkıh usulü) güçlendirilmelidir.

7. Sonuç ve öneriler

Bu çalışma, nübüvvetin kapandığını, ama risaletin işlevsel devamının zorunlu olduğunu savunur. Öneriler: (1) Küçük 'r' rasul kriterlerinin sistemleştirilmesi; (2) Kur'ân merkezli tebliğ müfredatının oluşturulması; (3) İslami bilimlerde epistemik reform; (4) Toplum içinde risalet işlevini yerine getirecek kurumların inşası; (5) Yeni fetva ve rehberlik mekanizmalarının şeffaf, ilmî ve ahlâkî temel üzerine konumlandırılması gerektiğini de (zımnen) söyler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ