DÖNEK ya da KAYPAK
İki kelime de sözünde durmayanlar için söylenir. Sizce, ben dönek miyim?!. Çünkü ben de sözümde durmuyorum; artık yazmayacağım = bu son yazı, diyorum ama (sözümde) duramıyorum.
Bu yazı, bu “dönekliğimin” (kaypaklığımın) gerekçeleri üzerine yazılıyor.
...
Ezberimdeki sûreleri her gün okurum. Bunlardan ikisi : Âlâ ve Duhâ. Âlâ’nın 6. ilâ 19. âyetleri arasını; Duhâ’ın tamamını vereceğim.
“Biz Sana öğreteceğiz ve (Sen de öğrendiklerinden hiçbirini) unutmayacaksın,
سَنُقْرِئُكَ فَلَا تَنْسٰىۙ
Allah’ın (unutmanı) diledikleri hariç; çünkü, (yalnız) O’dur (insanın) kavrayışına açık olanı da olmayanı da bilen.
اِلَّا مَا شَٓاءَ اللّٰهُۜ اِنَّهُ يَعْلَمُ الْجَهْرَ وَمَا يَخْفٰىۜ
Biz, Sana kolay olanı (= nihâi huzura ve rahatlığa giden yolu) Senin için kolaylaştıracağız.
وَنُيَسِّرُكَ لِلْيُسْرٰىۚ
O halde, (hakikati başkalarına) HATIRLAT, bu HATIRLATMA ister fayda versin ister vermesin.
فَذَكِّرْ اِنْ نَفَعَتِ الذِّكْرٰىۜ
(Allah’tan) korkan, düşünüp ondan öğüt/ders alır,
سَيَذَّكَّرُ مَنْ يَخْشٰىۙ
ona yabancılaşan ise zavallı biçâre olarak kalır;
وَيَتَجَنَّبُهَا الْاَشْقٰىۙ
böylesi, (öteki dünyada) büyük ateşe atılacak
اَلَّذ۪ي يَصْلَى النَّارَ الْـكُبْرٰىۚ
ve orada ne ölecek! ne de diri kalacak!.
ثُمَّ لَا يَمُوتُ ف۪يهَا وَلَا يَحْيٰىۜ
(Bu dünyada) arınmayı başaranlar, (öteki dünyada) mutluluğa ulaşır, kurtulur,
قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ
ki böylesi, Rabbinin ismini HATIRLAYAN/HATIRLATAN ve (yalnız O’na) ibâdet edendir.
وَذَكَرَ اسْمَ رَبِّه۪ فَصَلّٰىۜ
Ama hayır, (ey insanlar,) siz bu dünya hayatını tercih ediyorsunuz,
بَلْ تُؤْثِرُونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَاۘ
oysa gelecek hayat daha iyi ve daha kalıcıdır.
وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ وَاَبْـقٰىۜ
Gerçek şu ki, (bütün) bunlar, geçmiş vahiylerde (de) bildirilmiştir.
اِنَّ هٰذَا لَفِي الصُّحُفِ الْاُو۫لٰىۙ
İbrâhim ve Mûsâ’ya indirilen sahifelerde/vahiylerde.”
صُحُفِ اِبْرٰه۪يمَ وَمُوسٰى
....
“Aydınlık sabahı düşün!,
وَالضُّحٰىۙ
ve durgun, karanlık geceyi!.
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ
Rabbin Seni ne unuttu ne de Sana darıldı/küstü.
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ
Öteki dünya Senin için (hayatının) bu ilk bölümünden mutlaka çook daha iyi olacak!.
وَلَلْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لَكَ مِنَ الْاُو۫لٰىۜ
Ve zamanı geldiğinde Rabbin Sana (kalbinden geçeni) verecek ve Sen de hoşnut kalacaksın.
وَلَسَوْفَ يُعْط۪يكَ رَبُّكَ فَتَـرْضٰىۜ
O Seni bir yetim olarak bulup da barındırmadı mı?!.
اَلَمْ يَجِدْكَ يَت۪ـيـماً فَاٰوٰىۖ
Ve yolunu kaybetmiş (şaşkın) görüp Seni doğru yola ulaştırmadı mı?!.
وَوَجَدَكَ ضَٓالاًّ فَهَدٰىۖ
İhtiyaç içinde (fakir) bulup Seni zengin etmedi mi?!.
وَوَجَدَكَ عَٓائِلاً فَاَغْنٰىۜ
Öyleyse yetime haksızlık yapma!,
فَاَمَّا الْيَت۪يمَ فَلَا تَقْهَرْۜ
yardım isteyeni asla geri çevirme!,
وَاَمَّا السَّٓائِلَ فَلَا تَنْهَرْۜ
ve (her zaman) Rabbini (= Rabbinin nimetlerini) AN! = HATIRLA/HATIRLAT!.”
وَاَمَّا بِنِعْمَةِ رَبِّكَ فَحَدِّثْ
...
Benim kazancım da öğrendiklerim, pardon, Rabbimin bana öğrettikleri. Maddî kazancım, neredeyse ancak bana yetiyor, emekliyim. Öğrendiklerimi vermezsem, 92/Leyl Sûresinin 5 ilâ 21. âyetlerini görmezlikten gelmiş olurum. Siz, bu âyetlerin tamamına bakın, ben sadece o kötü durumdan uzak kalacakları ifâde eden 17 ve 18. âyetleri vereyim :
“Allah’a karşı taqvâ sahibi (= sorumluluğunun bilincinde) olanlar (o ateşten) uzak kalacak,
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ
(onlar) arınmak için mallarını (= servetini başkalarına) verirler, harcarlar.”
اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ
Taqvâ ile verme/arınma arasındaki bağı fark etmişsinizdir.
Benim malım, ‘bilgim’!; onu da vermeyince (yazıp-paylaşmayınca) “korkuyorum”!; taqvâ da bi tür korkuydu, değil mi?!. Bu yüzden, sözümde duramıyorum.
Sizce, ben bir dönek miyim?!.
Yorumlar
Yorum Gönder