BİLGİ - İMAN İLİŞKİSİ

Bilgi – İman İlişkisi: Bütüncül Bir Yaklaşım

1. Giriş

İman, klasik literatürde çoğu kez dil ile ikrar, kalp ile tasdik olarak tarif edilmiş; bilgi ise aklın doğruluk ölçüleri çerçevesinde ele alınmıştır. Ancak metinlerin iç dinamiği (özellikle Yâsîn 16–17, Fetih 4, Enfâl 2 gibi ayetler) iman ile bilginin aynı zeminde, hatta aynı hakikatin farklı tezahürleri olarak düşünülmesini mümkün kılar. Bu çalışma, bilgi–iman ilişkisini sezgi, sekînet, hakikatle irtibat ve varoluşsal güven bağlamında bütüncül biçimde ele alır.

2. İlâhî Bilgi ile Uygunluk Olarak Hakikat

Rasullerin, “Rabbimiz bizim Rasûl olduğumuzu biliyor” (Yâsîn 16) cevabı, hakikatin ölçüsünün dışsal deliller değil, İlâhî Bilgi olduğunu ima eder. Bu, “Bir hükmün doğruluğu, insanın onu ispatlamasından değil, İlâhî Bilgiye uygun olmasından kaynaklanır” şeklinde formüle edilebilir.

İnsan bilgisi, İlâhî Bilgiye uyduğu ölçüde hakikati yansıtır; bu uyum zihinsel/epistemolojik olduğu kadar ontolojiktir.

3. Sekînet: Bilgi ile İman Arasındaki Varoluşsal Köprü

Fetih 4’te “Allah müminlerin kalplerine sekînet indirir” ifadesi, imanın bir huzur-hâli olduğunu gösterir. Sekînet:

• bilginin doğruluğunu sezgisel düzeyde teyit eden,

• kalpte güven üreten,

• şüpheyi dağıtan,

• varlığı merkeze alan bir hâl’dir.

Bu nedenle iman yalnızca kavramsal tasdik değil; doğru bilgiyle uyumlu bir “içsel denge hâli”dir.

4. Vesvese ve Sekînetin Azalması

Vesvese, yalnızca yanlış düşünce akışı değil; sekînetin azalmasıyla ortaya çıkan varoluşsal bir dalgalanmadır. Kur’an’ın “vecilet kulûbühüm” ifadesinde geçen ürperme ise korkudan çok bir “yakın temas”ın titreşimidir. Burada ontolojik bir incelme, bir yoğunlaşma vardır. Bu inceliği kaybeden kalpte vesvese yükselir. Bu açıdan şeytanî etkileşim, sekîneti azaltan; rahmânî hitap ise artırandır.

5. Bilgi – İman – Amel İlişkisi

İman bir hâl olduğundan, davranışları (amel) kendiliğinden etkiler. İman amelin bir cüzü değildir ama amel imanın görünür hâlidir. Günah, bütünüyle kişinin kâfir olmasını gerektirmez; fakat o anda hakikatin üzerini örter (küfr = örtmek). Bu açıdan günah epistemolojiktir: hakikati örten her eylem, kişinin bilgi ve iman ilişkisini zedeler; hakikati açan her eylem ise güçlendirir.

Bu nedenle iman–amel ilişkisi, hukukî değil varoluşsal bir ilişkidir.

Sonuç

Bilgi–iman ilişkisi yalnızca zihinsel doğruluk ilkeleriyle değil, varoluşsal uyum ilkeleriyle anlaşılabilir. Hakikat, İlâhî Bilgiye uygunluk; iman, bu uygunluğun kalpte ürettiği sekînet; amel ise bu sekînetin davranışlara yansıyan boyutudur. Böylece epistemoloji, teoloji ve etik birbirini tamamlayan bir bütünlük hâline gelir.

Not : Bu yazımı lütfen, 6 Kasım’da bu blogda = bilmekisteyenlericin.blogspot.com'da yazdığım : Bilmek, Bilindiğini Bilmektir, yazımla birlikte okuyun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

İMAN - AMEL İLİŞKİSİ