DİN VE BİLİM
İlmî ve İlâhî Paradigmanın Kesişim Noktası : Bilgi, İnanç, Vicdan ve Bilimin Derin Analizi
Giriş
İlmin (= bilimin) paradigması değişkendir; bilim, yap-boz şeklinde ilerler. Mevcut (= hâkim) paradigmaya yeni bir bilgi girerse, o paradigma değişir. İlâhî paradigmaya (= dine), yeni bir bilginin girmesi mümkün değildir; İlâh (= Rahmân), arşı istivâ etmiştir, dışarda bişey yoktur. Bu sebeple, din değişmez; bilim değişkendir.
1. Bilgi Ne İşe Yarar?
Bilgi, insanın hem bireysel hem toplumsal yaşamını yönlendiren temel araçtır. Sadece düşünmeyi ve kavramayı değil, aynı zamanda eylem ve karar mekanizmalarını da belirler. İnsan, bilgi sayesinde :
• Doğayı daha iyi anlar ve ona uyum sağlar.
• Kendi sınırlarını fark eder.
• Hakikate yakınlaşır.
• Vicdanla eylemini uyumlu hâle getirir.
Bilgi, yalnızca zihinsel bir süreç değil, aynı zamanda varoluşsal bir araçtır; insanın hayatta kalmasını, toplumsal düzenini ve manevi yolunu şekillendirir. Bilginin gerçek işlevi, doğayı anlamak ve insan eylemini hakikate, doğaya ve etik değerlere uygun hâle getirmektir.
2. Zandan (Doxadan) Bilgiye Geçiş
İnsan, dünyayı ilk olarak zannetme ile algılar; bu bir tahmin ve önyargıdır. Zandan bilgiye geçiş, ontolojik bir dönüşümdür:
• Zan → varsayım
• Varsayım → gözlem ve deneyle test edilir
• Test → doğrulama ve ayıklama sağlar
• Ayıklama → bilgiye dönüşür
• Bilgi → eylemi yönlendirir
• Eylem → sonuçlarla sınanır
• Sonuç → hakikate yaklaşmayı veya sapmayı gösterir.
Bilgi kesinleşmeden eyleme aktarılırsa, yanlış kararlar ve öngörüsüz müdahaleler ortaya çıkar; toplumsal ve ekolojik riskler yükselir. Bu nedenle bilgi, insan, doğa ve hayat arasındaki köprünün temel taşıdır.
3. Bilim ve Sahipsizlik
Bilim, doğa ve mantığa bağlıdır; sahipliği yoktur. İnsanlar bilimi sahiplenmiş gibi davranabilir, ancak bilimin epistemik ve ontolojik sahibi doğa ve hakikattir. Bu sahipsizlik özgürlüğü getirir ama bu özgürlük kontrolsüz hâle gelirse, doğayı ve toplumu etkileyebilir. Modern çağda bilim çoğu zaman iktidar ve çıkar odaklı kullanım ile ön plana çıkmıştır.
• Günümüzde bilim, çoğu zaman çıkara dayalı sistemler tarafından yönlendirilir.
• Bilimsel bilgi, özellikle teknoloji = silah teknolojisi, tıp ve enerji alanlarında insanlığa hizmet edebileceği gibi, yanlış kullanıldığında riskler de doğurabilir.
4. Din ve İlâhî Paradigma
Din, insan hatalarına rağmen çökmez, aksine, bu hatalardan dersler çıkarılmasına yardım eder; çünkü din, İlâhî düzenin yasalarına dayanır. Bu paradigma, evrenin ve doğanın düzenini belirleyen ilkelerden oluşur. İnsan yorumu dînî bilgiyi çarpıtabilir, fakat dinin kendisi sabittir. Din ile bilim çatıştığında çoğu zaman problem insan hatasından ve yanlış yorumlardan kaynaklanır. Doğru zemin anlaşıldığında çatışma yerini uyumlu keşfe bırakabilir.
5. Din-Bilim Çatışması
Din ve bilim, farklı kökenlere ve metodolojilere sahip iki bilgi sistemidir; çatışma çoğu zaman bu farklılıkların yanlış anlaşılmasından doğar.
• Din, İlâhî paradigmanın bir tezahürüdür. Sabittir ve evrensel yasaları içerir; insanların yorumu ise zaman ve mekâna bağlı olarak değişebilir.
• Bilim, insanın gözlem, deney ve mantık yoluyla doğayı anlamaya çalıştığı yöntemsel bir araçtır. Sahipsizdir, sürekli revize olur ve insanlığın kullanımına açıktır.
Çatışmanın temel nedenleri :
1. Yanlış zemin seçimi :
Bilim insanları, dini paradigmayı kendi otorite veya çıkarları doğrultusunda yorumlamaya çalıştığında, çatışma kaçınılmazdır.
Dinciler, bilimsel teorileri doğrudan İlâhî düzenin yargısı gibi algıladığında, yine yanlış anlaşılmalar doğar.
2. Epistemik farklılıklar :
• Din, iman ve hakikat üzerine kurulur; kesinlik talep eder ama delile dayanır.
• Bilim, sürekli sorgulama ve revizyon döngüsüne dayanır; mutlak kesinlik iddiasında bulunmaz.
Bu farklar, taraflar bağlamı yanlış okuduğunda tartışmaları alevlendirir.
3. Toplumsal ve tarihsel etkiler :
Tarih boyunca din-bilim çatışmaları, çoğu zaman bireylerin ve kurumların çıkarlarıyla, siyasi güçlerle veya otoriteyle karışmıştır. Bu durum, bilim ve dinin kendisinden değil, insan hatalarından ve yanlış yorumlardan kaynaklanmıştır.
Çözüm önerisi :
Çatışma, ancak her iki tarafın metodolojik ve ontolojik sınırları doğru kavramasıyla ortadan kalkar.
• Bilim, dinin İlâhî çerçevesini ve etik sınırlarını ihlal etmeden özgürce işleyebilir.
• Din, bilimin metodolojik özgürlüğünü ve doğa yasalarının keşfini anlayarak yorumlanır.
Bu yaklaşım, bilim ve dini birer rakip değil, insanın hakikati keşfetmesinde birbirini tamamlayan araçlar hâline getirir.
6. İnanç, Bilime Sınır Koyar
İnanç, bilimi baskılamak veya savruk hâle getirmek için değil, bilime ilkeler koymak ve onu yönlendirmek için vardır. Bilim özgürdür, hipotez kurar, deney yapar, teoriler sınar; ama bilim bunu yaparken, doğa yasalarını ve evrensel ilkeleri ihlal etmemelidir. İnanç, bilimin insanlığa ve doğaya zarar vermemesini sağlayan etik bir çerçeve sunar. :
• İnanç → sınır
• Bilim → özgürlük
• Vicdan → yaptırım
• Doğa → hakikat
• İnsan → eyleyen varlık
Bu çerçevede bilim, hem özgür hem güvenilir hem de etik bir araç hâline gelir.
7. Batı Bilimi ve Tarihsel Savrulma
Tarihsel olarak Batı bilimi iki kırılma yaşadı :
1. Kilisenin tarihsel müdahalesi : Otorite dogması, bilimsel hakikati bastırdı; gözlem ve akıl, ikinci plana itildi.
2. Modernitenin göreceli hakikat anlayışı : Kiliseden bağımsızlaşma, hakikati göreceli ve öznel kıldı; ve post-modern savruk bir bilim ortaya çıktı.
Sonuç: Bugün Batı bilimi özgür ama yönsüz, sahipsiz ve kontrolsüz. Bu bilim, çıkar ve iktidar odaklı kullanılıyor, insana, doğaya ve topluma zarar veriyor.
8. İman ve Bilginin Epistemolojisi
İman, epistemik olarak bilimsel bilgi kadar sürekli değişken değildir; fakat varoluşsal ve yakîn düzeyinde kesinlik sağlar. Bilim sürekli revize edilir; iman, inanç ve hakikate bağlı olarak tutarlılık sağlar.
İman da katmanlıdır :
• Taklit → zandır
• Tasdik → bilgidir
• Tahkik → yakîndir
Bu yapısıyla iman, bilgi ile çatışmak yerine, onu “sınırlandıran ve yönlendiren” bir unsur hâline gelir.
9. Sonuç: İnsan Hakikate Nasıl Ulaşır?
İnsan, hakikate ancak şu dört unsur birlikte çalıştığında yaklaşabilir :
1. Bilgi – doğayı ve hakikati anlamak
2. İnanç – İlâhî düzeni kabul etmek ve ona saygılı olmak
3. Vicdan – eylemin doğruluğunu değerlendirmek ve yaptırım uygulamak
4. Doğa – değişmez hakikat ve sınır
Bilim doğadan koparsa savrulur; inanç bilgiden koparsa hurâfeleşir; vicdan devre dışı bırakılırsa etik çerçeve (= ahlâk) kaybolur.
Hakikat, bu dört unsurun bütünleşik ve uyumlu çalışmasıyla ortaya çıkar. Bilgi, yalnızca insan çıkarına değil, evrensel düzen, doğa yasaları ve vicdan rehberliği, insan/toplum ve manevi iyilik için kullanılmalıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder