İMANIN HAYRINI GÖRMEK VEYA GÖRMEMEK
İman nedir?!.
İçerden bakınca, iç huzur; dışardan bakınca, (inanılana) güvendir.
İnanılan, mükemmel biriyse, inanana (= mü’mine) güven verir. Bu güven de içerde huzura yol açar. Böyle biri, artık inandığının her dediğini yapar; onun kendisi için yanlış bi şeyi emredeceğini aklına dâhi getirmez.
İnanılana, “öylesine” (= millet inandığı için) inanılmışsa, onun kim/nasıl biri olduğu bilinmiyor, dediği yapılmıyor; yapılmadığı için de ortalık “ana-baba gününe”! dönmüş ise, böyle bir imandan zaten hayır çıkmaz = hayır gelmez.
...
Kulluk (= ubûdiyet) nedir?!.
İnandığımız (= güvendiğimiz) “kişiye” itâat. Allah’a inanıyorsak, Allah’a itâat; Allah dışındaki (= min dûnillah) başka varlıklara (= tağutlara, putlara) inanıyor/güveniyorsak, onlara itâat.
Allah’a inananlar da Allah’ın emir ve yasaklarını hayata geçirmedikleri sürece, imanlarının hayrını göremezler.
İman, insanın hayatından kopuk “sihirli bir değnek veya soyut bir hap” değildir. İnandım demekle iş tamam olmuyor/bitmiyor; o imanın teste (dayanıklılık veya samimiyet testine) tâbî tutulması gerekiyor.
“İnsanlar, iman ettik demekle fitnelendirilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar.” (29/2.)
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ
FTN, cürufun (= posanın) içinden değerli madenlerin (= altının, vb.) elde edilmesi. Allah’a tam inanan/güvenen bir Mü’min, bilmeli ki, Rabbi olan Allah kendisini “seçkin”! ve imanından hayır gören (= altın gibi) bir kul kılmak istiyor. Bunun için ona, bazen musibetler de isabet ettiriyor. Niçin?!. Nimetlerin kıymetini daha iyi bilsin diye. Acı (üzüntü, sıkıntı) çekmeyen neşenin (mutluluğun, huzurun); açlık çekmeyen tokluğun, ... kıymetini bilmez.
...
İmanlarından hayır görmeyenler, inandıkları/güvendikleri ilâhın emir ve yasaklarına riâyet/itâat hususunda “gevşek”! davrandıkları için sürekli sızlanırlar, şikâyet ederler. Duâ ettik, duâmız da kabul edilmiyor; biz nasıl bir ilâh’a (= Allah’a!) inanıyor/güveniyoruz diye şüphe ederler. Onların imanları onları, tüm zamanlarda değil, “özel gün ve gecelerde” (= Cumalarda, kandillerde ve Ramazanda) harekete geçirir. Onlar, bu günlerin dışında başka ilâhların (= çağdaş putların) dinine = kurduğu düzenlere göre yaşarlar. Bu yüzden, imanlarından en ufak bir hayır göremezler.
İmanlarının hayrını görenler, sabah-akşam, gece-gündüz (= bil guduvvi vel âsâl, her zaman), O'nu tesbih ederler, iyilik (ve zikir) ehli olmak için birbirleriyle yarışırlar. (Bknz. 7/205. 13/15. 23/61. 24/36. 35/32. 76/25.)
Yorumlar
Yorum Gönder