ŞEYTAN, NASIL ŞEYTAN OLDU?!.
Şeytana, şeytanlığı kim öğretti?!.
Şeytan, “âlim, bilgin” bir melekti; meleklere “hocalık” yapıyordu; belki de zamanının ordinaryüs profesörü idi.
Allah, meleklerine : Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Melekler : Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi?!. Biz Seni yeterince tesbih edemiyor muyuz?!, dediler.
Allah : Ben, sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi.
Âdem (= insanoğlu) yaratıldı ve Allah, Âdem’e (= insanoğluna) tüm isimleri öğretti.
Melekler çağırıldı; onlara : haklıysanız, hadi sayın (= söyleyin) şunların isimlerini!, dendi.
Melekler : Biz, Senin bize öğrettiğinden başka bişeyi bilemeyiz, dediler.
Âdem, o isimleri tek tek bildi. (= saydı.)
Meleklere Âdem’e (= insanoğluna) secde edin!, denildi.
İçlerinden biri diretti, secdeyi reddetti. (Bknz. 2/30-39.)
Niye?!.
Sen biliyorsan, ben de biliyorum. Senin bildiğin kadar, ben de (bişeyler) biliyorum; ve Senin secde emrini dinlemiyorum, dedi.
Neden?!.
Ondaki ilim, onu şımarttı. İlmi Öğreten’e = kendisine o ilmi Veren’e değil de ilmine (= kendine) güvendi.
“Onların, kendilerine ilim geldikten sonra anlaşmazlığa düşmelerinin nedeni, kıskançlık ve ihtiraslarıdır...” (42/14.)
Bilmek = âlim olmak, Allah’a itaati garantilemez; bunun örneği, şeytandır.
İlim, âlimi (= ilim sahibi kişiyi) Rabbini bilmeye ve Rabbine itaat (= kulluk) etmeye götürmezse, şeytanlaştırır, ve kişiye Rabbine : (Sen biliyorsan,) ben de biliyorum, dedirtir. Hatta, kişiyi öyle bir hâle getirir ki ‘Senin bilmediğini ben biliyorum.’ bile dedirtebilir. Bu, ‘innî e’alemü mâ lâ te’alemûn’un (2/30) tersinden söylenmesi; Allah’a, bilmediği! dinin, bilmediğinin öğretilmesidir. (49/16. 10/68.)
Şeytanı şeytan eden, ilmi oldu; o, ilmine (kendine) güvenerek şeytanlaştı; o da bir melekti, Rabbine güvenmedi, ilmine güvenerek Rabbine itaat etmeyi reddetti.
Oysa iman, Allah’a güvendi. Allah dışında, paraya-pula, servete, sağlığa-sıhhate, aşirete, millete, devlete, ilme, makama-mevkîye, âlime-muallime güvenmek, kişiyi şeytanlaştırır (= karunlaştırır, firavunlaştırır, hâmanlaştırır, belamlaştırır, despotlaştırır) ve zâlim yapar.
Şûra 14. âyetteki kıskançlık ve ihtirasın karşılığı bağy. Bağy, aynı zamanda çekememezlik ve azgınlık. Şeytan, Âdem’in (= insanoğlunun) varlığına tahammül edemedi; o benden daha fazla şey bilemez!; Allah’ın en bilgili ve sevgili kulu ben olmalıyım; benden âlim (= bilgili) birinin yaratılması, bana (benim ilmime) uygun değil, ... dedi. Bunlar, şeytana bilgisinin verdiği cesaretler, cüretlerdi!; onun bu bilgisi, Huzur’dan kovulmasına (= recmedilmesine) neden oldu.
Âlim, ilmine Eûzü-Besmele ile başlamazsa, ve o ilim onu, Allah’a itaate (= kulluğa) götürmezse, şeytanla/rla arkadaş eder.
"İkra! biİsmi RabbiK..." (96/1.)
Yorumlar
Yorum Gönder