GÖRME
Görme organımız, göz. Gözle, dışarıdakileri görürüz. Göz, kendini göremez. Socrates, Alkibiades diyalogunda, gözün kendini görmesi için başka birinin gözüne (= gözünün içine) bakması gerekir, der. Sonra da anlama bahsine (= ruha) geçer; birini anlamak için de onun ruhuna (kalbine?!) bakmak gerektiğini söyler. ‘Kalp, kalbin aynasıdır.’ sözü, sanki bunu ifâde eder.
“.. Allah, kişi ile kalbinin arasına girer...” (8/24); âyetini bu bağlamda okur/düşünürsek; biz, kalbimizin (ruhumuzun?!) temizliği oranında Rabbimizi tanırız; Rabbimiz de bizi kalbimize (ruhumuza?!) bakarak tanır. Kalp (niyet), eylemlerimizin çıkış noktası; eylemlerimiz, kalbimizin dışa yansımasıdır.
Kendini Beğenme
Kendini beğenme, kendini mükemmel, başkasını kusurlu, kesirli veya eksik görmedir. Mükemmel ve tam olan, sadece Tanrı’dır. Bu yüzden insan, Tanrı dışında hiçbir şeye, hiçbir kimseye rağbet etmemeli. Çünkü, kusurlu, kesirli veya eksik olan (= Samed olmayan) bişeyle, bikimseyle, tatmin (= mutluluk) ve kemâl mümkün olmaz; onlar da kendi eksikliklerini tamamlama arayışının içindedirler.
Başkasına Bakma
Başkasına niye bakıyoruz, başkasında ne/yi görüyoruz?!.
Kendini beğenen insan, başkasındaki kusuru, kesiri veya eksikliği görür, onu küçümser.
Kendini beğenmeyen ama yine de ‘kendi gibi birini’ beğenen insanlar ise, kıskanç (= hasetçi, hâsid ve fâsid) insanlardır; onlar, Firavunlara, Karunlara özenirler; biz/ler neden onlar gibi değiliz, derler.
Müslümanların Peygamber sevgisini (= beğenisini) nasıl anlamalıyız?!. Onu kendimize rol model (= üsve-i hasene) almalı, gözümüzü Ondan ayırmamalıyız. Rabbimiz Onu bize bir yol gösterici (= rehber), müjdeci (= mübeşşir), korkutucu (= nezir) ve yolumuzu aydınlatan bir kandil (= sirac-i münîr) olarak göndermiştir. (Bknz. 33/45-46.)
Biz kendimize ve birbirimize ayna olamıyoruz (= kendimizi göremiyoruz); tarafsız bir gözlemci (= âdil bir hakem), bize (= biz Müslümanlara) baksa (= bizi görse), bizi Firavunlara, Karunlara mı, yoksa Elçilere = Peygamberlere mi benzetir?!.
Yorumlar
Yorum Gönder