KUR'ÂN VE RAMAZAN

Ramazan ayı, Kur’ân ayı. Kur’ân, Ramazan’da inmeye başladı; inişi 23 yılda tamamlandı. (M. 610-632)

Kur’ân, 23 yıl boyunca sadece (her yıl) Ramazan aylarında inmedi, ‘bir Ramazan’da’ (610 yılı Ramazanında) inmeye başladı. Bu yüzden, Ramazan ayı, diğer aylardan daha “önde, öncelikli ve saygındır.”!.

Bendeniz de herkes gibi bu ayda, sadece Kur’ân okumak, Kur’ân’la meşgul olmak isterim, ki Kur’ân, bana da inmeye başlasın!. Son bikaç senedir Ramazan hatimi yapmıyorum = Kur’an’ı baştan sona (= mukabele) okumuyorum. Efendimiz, Cebrail (a.s.) ile mukabele = karşılıklı Kur'ân okumuştu. Benim mukabilim (= karşımda bir öğretenim; yanlış okursam düzeltenim) yok. Bu yüzden, 5 gündür, Fussilet Sûresinin ilk 25 âyetini okumayı bitiremedim; 22 ve 23. âyetlerde takıldım-kaldım.

Mukabilsiz (mukabelesiz) Kur’ân okumaları gerçekten zor. Karşınızda “Kur’ân bilen biri”! yoksa, bir âyet, hatta bir kelime sizin günlerinizi alabilir. Geçen seneki Ramazanı 40 âyet olan Kıyâme Sûresi ile geçirmiştim. Bu sene gözüme 54 âyetlik Fussileti kestirdim. Âyetlerin uzunluğu veya kısalığı, kaç sayfa tuttuğu mesele değil; esas mesele, Kur’ân bütünlüğü içerisinde verilmek istenen mesajın ve maksadın anlaşılması, es geçilmemesi.

...

Fussilet Sûresi, Mesaja (= Kur'ân’a) kulak tıkayanların, Elçileri hafife alanların, Onlara “sıradan insan” muamelesi yapanların, ve de inananların; = bizim/hepimizin ölüm sonrası hâllerimizi “betimliyor = tasvir ediyor”!.

19 ilâ 23, Allah düşmanlarına (= e’adâullah ve münkirlere; münkir, inkâr eden demek, inkâr da bir tür düşmanlıktır) ve Allah’ı “gereği gibi takdir” edemeyenlere ayrılmıştır. (“Gereği gibi takdir” için, Zümer, 67. âyete bakınız.)

Bu kısa notu, 22 ve 23. âyetlere tahsis ettim; ama bilelim ki Kur’ân bir bütün; âyetler o bütünlükten koparılırsa (= âyetler Kur’an’ın ana fikrinden ve maksadından kopuk okunursa) anlamlar/ı “sakatlanır”!.

22. âyet meali ve metni : “Siz, kulaklarınızın, gözlerinizin, derilerinizin aleyhinize şâhitlik edeceğini ummuyor, umursamıyor, habire kötülük yapıyordunuz; üstelik, Allah bizim yaptığımız biçook şeyi bilmez (= görmez) zanne-diyor/dunuz. 

وَمَا كُنْتُمْ تَسْتَتِرُونَ اَنْ يَشْهَدَ عَلَيْكُمْ سَمْعُكُمْ وَلَٓا اَبْصَارُكُمْ وَلَا جُلُودُكُمْ وَلٰكِنْ ظَنَنْتُمْ اَنَّ اللّٰهَ لَا يَعْلَمُ كَث۪يراً مِمَّا تَعْمَلُونَ"

23. âyet meali ve metni : “Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zan, sizi mahvetti (= helâk etti, tepetaklak etti); bu yüzden de hüsrana uğradınız.

وَذٰلِكُمْ ظَنُّكُمُ الَّذ۪ي ظَنَنْتُمْ بِرَبِّكُمْ اَرْدٰيكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ"

22. âyette, ummuyor, umursamıyordunuz diye çevrilen kelime, mâ küntüm testetirûn; testetirûn kelimesinin kökü, setr = örtme. Bu, günah işle ve ört! = gizle! demek değil; mümkünse, hiç günah işleme!; işlersen, örtemezsin demek. Âyet, işlediğiniz günahları kendinizden (= elinizden, ayağınızdan, gözünüzden, kulağınızdan) bile/dahî gizleyemezsiniz dediği hâlde, bu nankör insan! : Allah benim yaptığım biçook şeyi bilmez (= görmez) ki!, diyor.

Kendinden gizleyemediğini, Allah’tan gizleyebileceğini sanıyor = söylüyor bu ğâfil, aymaz insan!. İnsan, kendinin ne yaptığını bilir, zamanla unutabilir; ama Allah aslâ unutmaz. Allah, ayrıca insanın her yaptığına insanın kendini (= elini-ayağını, gözünü-kulağını) şâhit tutar. Allah, kişi ile kalbi arasına girer. (Bknz. 8/24.) O, Alîm-un bi-zâti-s sudûrdur. = Gönüllerdekini (kalplerdekini) bilir. 

Rabbiniz hakkındaki zannınız sizi mahvetti (= erdâküm); 23. âyet. Kelimenin kökü rediyy; mürted, irtidad, tereddî de aynı kök. Tereddî, terakkinin zıttı, aşağı yuvarlanmak, yozlaşmak, soysuzlaşmak; terakki, ilerleme, gelişme.

Böyle “düşünen” bir insanın, zâlim ve hâin olmaması ve ahlâken tereddî etmemesi (= kirlenmemesi, mikrop kapmaması, çürümemesi, kokmaması) mümkün müdür?!. Bu kiri = bu mikrobu, ancak ateş temizler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEREYE?!.

İMSAK ve İFTAR

DİKKATLİ/DİKKATLE DİNLEMEK