GAZÂLÎ (1058/1111)
Hüccet-ül İslâm. İmam. En bilinen eseri, İhyâ (= İhyâ-u Ulûm-ud Dîn) = Din/î İlimlerin İhyâsı. Felsefeye, Kelâma, Tasavvufa dair daha bir çok eseri var.
Yaşadığı dönem, İslâm’a (= İslâm düşüncesine) bir çok sadmelerin (= darbelerin) vurulduğu “problemli” bir dönem. Yunan aklı (= Yeni Eflâtunculuk/Platonculuk ve Aristo üzerinden materyalizm), Hint mistisizmi (= Bâtınîlik), Mecûsîlik, Yahudi Kabalacılığı, Hıristiyanî ekoller, Fatımîlik ve İsmâîlik üzerinden Şiîlik, vb. akımlar, bir furya gibi saldırıdalar.
Gazâlî, 50 küsür (53) yıllık ömrünün 40’lı yaşlarına kadar Fıkıh, Kelâm, Hadis gibi ilimleri tahsil eder; Fıkıhta Şâfî, Kelâmda Eş’arî ekolünü benimser ve Bağdat’taki Nizamiye Medresesine (= Nizâm-ül Mülk Üniversitesine) rektör olur. “Zirvedeyken, bunalıma girer”, ve medreseyi terk eder. Mekke, Medine, Mısır, Şam başta olmak üzere tüm “ortadoğu” coğrafyasını gezer, ve Tus’a dönerek inzivaya çekilir. İhyâ, inziva dönemi eseridir. İslâm dünyasında tasavvuf, büyük ölçüde bu eserle; daha sonra da Muhyiddin Arabî, Sadreddin Konevi ve Celaleddin Rumî’nin eserleri ile yayılmıştır.
...
Ama (kurumsal) tasavvuf da İslâm dünyasının krizine çözüm olamamış; 19. yüzyılda yeni bir ihyâ hareketi, Cemâleddin Afgânî, Muhammed Abduh gibi şahsiyetler eliyle yeniden başlatılmıştır. Bu ihyâ da, İslâm dünyasına batının sadmelerini (= saldırılarını) boşa çıkarmak için başlatılmıştı/r.
Hâlen, doğudan ve batıdan İslâm dünyası üzerine saldırılar devam ediyor; ama dişe dokunur bir çözüm (= savunma mekanizması veya dik duruş) henüz geliştirilemiyor!.
Neden?!.
Çünkü, İslâm’ın özü, ana çekirdeği (= merkezî gücü), iyi anlaşılamıyor.
Ne o?!.
Tevhîd = “Lâ ilâhe illâ-l Allah, Muhammed-ur Rasûlüllah.”
Allah, Elçisinden = Kur’ân, Sünnet’ten (= Siyer’den = hayattan) koparılıyor, ve Siyer (dolasıyla Kur’ân), tarihe gömülüyor, günümüze (= çağımıza, yaşadığımız hayata) bi türlü taşınamıyor, anakronizme düşülüyor. Bu da krizin aşılmasını zorlaştırıyor.
İşin özü/esası, Tevhîdi = “Lâ ilâhe illâ-l Allah, Muhammed-ur Rasûlüllah”ı tekrar diriltmekten geçiyor. Buradan düştük, buradan kalkacağız. Rasûlüllah’ın hayatına bakarak Kur’ân’ı anlayacağız, Onun Rehberliğinde ayağa kalkacağız.
“Allah’ın Resulünün aranızda olduğunu unutmayın. Eğer O, birçok işte size uysaydı kesinlikle sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirdi ve kalplerinizi onunla güzelleştirdi; sizi küfürden, fâsıklıktan ve isyandan nefret ettirdi. İşte bunlardır seçimlerini doğru yapmış olanlar.” (49/7.)
Rasûlüllah’ı “öldürenler”!, bu dini de sahipsiz (= öksüz) bırakırlar (= öldürürler)!. Artık yeni bir Rasül gelmeyeceğine, gönderilmeyeceğine göre O, kıyamete kadar hepimizin Rehberi, Önderi, İmamı. Başka imamlar, Onun arkasında durmak zorundalar. Bunlar, İmam Gazâlî, İmam Azam, İmam Şâfî... bile olsalar.
Tevhîd, bir bütün. “Muhammed-ur Rasûlüllah”sız (= Sünnetsiz) Tevhîd olmaz. Kur’ân, Efendimizin Sünnet’i = Hayatıdır. Onun hayatından kopuk Kur’ân, iki kapak arasındaki Kitâb Mushaf’tır. O, ahlâkı tamamlamak için gönderilmiştir, Onun ahlâkı Kur’ân’dır. O, hem (bizim gibi! bir) kul (= abd) hem de Rasüldür (= Allah’ın Elçisidir). Bizler, Onun gibi! bir kul olamazsak, Onun izini takip edemezsek, hiçbir ihyâ bizi kurtaramaz, sadrımıza şifa olamaz. En son ihyâyı O yapmıştır.
Salât ve Selâm Onun üzerine olsun.
Yorumlar
Yorum Gönder