BİZ KİMİZ?!.
Bizler :
1. Ana-babalarımızdan aldığımız genleriz.
2. Toplumun şekil verdiği ergenleriz.
3. Hafızalarımızdaki birikimleriz.
4. Seçimlerimiziz.
İlk ikisini, bi başkası bize verir; dördüncü, bizimdir, kendimizindir; üçüncüsü ise, diğer üçünün kayıt yeridir.
Kimliğimizi-kişiliğimizi, kendi seçimlerimiz domine etmiyor, etkin/aktif kılmıyorsa, edilgen bir kimliğe-kişiliğe sahibiz demektir.
Müslüman, genetik kodları ve toplumsal normları (= her türlü dayatmaları), doğru seçimleri/tercihleri ile aşan, etken/aktif bir kimliğe veya kişiliğe sahip kul demektir. Kul, genetik kodlara, doğru toplumsal normlara (= doğal/fıtrî kurallara) uyan = uygun seçim yapan insandır.
Seçim yoksa, kulluk da yoktur. Müslümanlık, doğru seçimi yapmak, iradeyi İlâhî İrade’ye uygun kılmaktır.
...
Siz kimsiniz?!.
Genlerinizin ve toplumun (= resmî eğitimin ve kültürün) şekillendirdiği biri mi, yoksa (doğal olarak) kendi tercihlerinizin/seçimlerinizin şekillendirdiği biri mi?!.
“Ey iman edenler, ‘râina’ (= bizi güt!) demeyin, ‘unzurnâ’ (= bizi gözet!) deyin ve dinleyin...” (2/104.)
(Râinâ, raâ (= رعى)’dan. Mera’ (= otlak), çoban (= الراعي) da aynı kök. Unzurnâ, nazara (= نظر)’dan. Nazariye (= düşünce, görüş, bakış), nazar ve Nâzır (= Bakan) da aynı kök.)
Gütmede tercih yoktur; gözetmede ise yanlış tercihleri düzeltme vardır. İnsan, yanlış tercih yapabilir, yeter ki yanlışını görsün (= bilsin, anlasın) ve düzeltsin. Peygamberler dışında %100 doğru, kim var?!.
...
Hepimiz çobanız, koyun değil. Ama bazıları, çoban olma sorumluluğunu almak istemediği için, koyun olmayı, çoban olmaya tercih ediyor. Çobanlar, koyunları (kendi kararlarıyla istedikleri gibi) güderler; koyunların kendi kararları yoktur, onlar çobanlarının kararlarına uyarlar.
Müslümanlar, koyun olmayı reddetmedikleri sürece, güdülmeye mahkûmdurlar. Onların çobanları, artık yurt dışlarında özel olarak eğitiliyor; onlara deniyor ki, siz doğuştan (= genetik olarak yönetilmeye) mahkûmsunuz, sizden yönetici olmaz. Sizi biz eğiteceğiz, biz yöneteceğiz!. Böylelikle biz de sizin “etinizden, sütünüzden, yününüzden” (= yer-altı yer-üstü kaynaklarınızdan) yararlanacağız...
İnsan, insan olmak için var edilmiştir; koyun olmak için değil. İnsan, koyun olmayı seçerse koyun olur; ama koyun, koyun olmayı seçmemiştir.
İnsanı, hayvanlardan ayıran, seçimidir. İnsanın doğru seçimi de doğru bilgiye bağlıdır. Koyunluğu seçmek, doğru bir seçimse, bu seçimi yapanlara insanlık (= insan olmaklık) bi derece büyük gelmiş demektir.
İnsanlığa (ve de Müslümanlığa) en büyük zararı verenler, insan görünümlü hayvanlardır.
...
‘Ne oldum’, deme!; ‘ne olacağım’, de!.
Bu olmak, ne zaman bitecek, ne zaman sona erecek?!. Hoş, çoğu insanda olma kaygısı, bura/sı ile sınırlı. Çoğu insan, bişey (= zengin, bilgin, mü’min vs.) olunca, kendini “oldum” zannediyor. Oysa Aristo, Nikomakhos’a Etik adlı eserinde Solon’a şunu söyletir : “Ölünceye kadar hiçbir insana mutlu deme!.” Demek ki olmak, ölmekle biten bişey; ama ölmek, bit/ir/en bişey değil; ölünce de hayat devam edecek!. Nasıl?!. O hayat, ölmeden önceki birikimlerimizin (= hâsılamızın, kazancımızın) sonucuna göre şekillenecek, orada artık tercihlerinizin bi hükmü kalmayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder