İSLÂM'IN SERÜVENİ
Bu başlık, Amerikalı insaflı şarkiyatçı (oryantalist) Marshall G. S. Hodgson’a (1922-1968) ait. O, bu başlık altında İslâm tarihini 3 ciltlik bir eserle kaleme almıştır.
İslâm 610’da doğdu, 632’de, 23 yılda “kemâl” buldu, erginleşti. Hodgson, İslâm'ın serüvenini beş döneme ayırır : 1. 485-692 : Doğuş ve Yayılış. 2. 692-945 : Yüksek Medeniyet. 3. 945-1258 : Erken orta dönem. 4. 1258-1503 : Geç orta dönem. 5. 1500-1789 : Modern dönem. Sasanî devleti üzerinden ilk etkileşim; Bizans Hıristiyanları ile güçlü temas ve 944’deki Arap-Bizans Savaşı. 1258’de Bağdat’ın Moğollarca istilâ edilmesi. Osmanlılar üzerinden Batıya açılım, 1499-1503 Osmanlı-Venedik Savaşı. 1789 Fransız İhtilali ve bu ihtilalden özelde Osmanlı’nın, genelde İslâm dünyasının etkilenişi, İslâm’a milliyetçiliğin girişi, ... ve günümüz parçalı İslâm “devletleri” (= milletleri).
İslâm, 625’ten sonra fetihlerle dışa açılmaya başladı. Fethedilen yerlerdeki hayat, İslâm’la değişirken, İslâm da buradaki hayatlardan etkilendi. Hodgson, bu etkilenmeye islamîleşme der. İslâm hakkında üç terim kullanır : İslâm. İslâmî. İslâmîleşmiş. İslâm : 610-632’deki “yapı”; İslâmî : bu yapıya uygun olan veya kolay entegre edilen, o yapı ile çelişmeyen yenilikler. İslâmîleşmiş : İslâmî olmayan uygulamaların islâmlaşması, islammış, islamî imiş gibi görünmesi; bozulma, buradan başlıyor!.
Şahıslar (= herkes) gibi, kurumların da bir hayat seyri (= doğma, erginleşme/olgunlaşma, yaşlanma/gerileme, ve çöküşü) var; İslâm da bundan hâlî (= muaf) değil. İslâm’ın en pak ve en parlak dönemi elbette ki 610-633 arası; sonraki dönemlerde karşılıklı etkileşimler var, 1789’a kadar etki güçlü, etkileşim zayıf; 1789’dan sonra işler, tersine dönüyor; günümüzde de bu tersine etkileşim sürüyor. Bu, tüm (ekonomik, siyasî, idarî, kültürel, eğitsel vb..) kurumları ile İslâmî kültürün (= yaşayışın) zayıflaması = batılılaşma = küreselleşme = globalleşme = İslâm’dan gittikçe uzaklaşma anlamına gelir.
Hedef, İslâm’ı çökertmektir. Ama, “Lâ ilâhe illâ-l Allah, Muhammed-ur Rasûlüllah.” diri kaldığı sürece, İslâm çökmez, çökmeyecektir. Onun koruyucusu Allah, garantisi Kur’ân, prototipi (= örnek modeli) Hz. Muhammed (a.s.)'dır.
Bugün, modernizmle (= kapitalizmle) İslâmî kültür (= yaşayış) büyük ve ağır darbeler aldı, yaralı, hatta komada!; ama bu, yaralar iyileşmeyecek, Müslümanlar kendilerine gelmeyecek anlamına gelmiyor. Batı kültürü (= yaşam/yaşayış biçimi ve de ilmi) deniz suyu gibi bişey!; susayanı içtikçe daha çok susatıyor. Bir ân evvel, İslâm’ın tuz (= şirk, klor) bulaşmamış temiz (zemzem) suyundan içmemiz; insanları bu suyla sulamamız gerekiyor. Batı biliminin, kültür sanatının = yaşam tarzının karıştığı, kirlenmiş suyu arıtarak içmek, çook zamanımızı ve emeğimizi alır/alıyor; esas mesele, suyu temiz tutmak, kirletmemek. Bunun tek yolu, suda şirke (= her türlü mikroba) müsaade etmeyen (= izin vermeyen), tüm kirli suları da dezenfekte eden, “Lâ ilâhe illâ-l Allah, Muhammed-ur Rasûlüllah.”
Bir ân evvel, “Lâ ilâhe illâ-l Allah, Muhammed-ur Rasûlüllah.”ı aktive etmemiz (= çalışır hâle getirmemiz) gerekiyor. Çünkü, diriliş (= ayağa kalkış), buradan başlayacak.
Yorumlar
Yorum Gönder