TASAVVUF ve FELSEFE

Tasavvuf felsefesi. Bizde İbn-i Arabî, Rûmî ve Yunus ile tasavvuf felsefesi gelişmiş; felsefe gelişmemiştir. Esasen, tasavvuf bir felsefe değil, fiilî bir arınma/saflaşma idi. Bu arınmanın/saflaşmanın fikrî temelleri, tasavvuf felsefesini oluşturdu. Bu yüzden, kelâmla tasavvuf felsefesini ayıran nokta “flûdur”!. İkisinin de dayandıkları nokta “aynıdır”!. İkisi de aklı kullanırlar. 

Batılı anlamda felsefe de aklı kullanır ama onun kullandığı akıl, dinle (= fıtratla, hılkatle) kayıtlı bir akıl değildir; savruk akıldır.

İslâmî anlamda felsefenin adı Hikmet’tir. Hikmet, doğru işi, doğru amaç için yapma; bu amaca ulaşmak için doğru araçları kullanma demektir.

Bunun için saflık (= saflaşma, tasavvuf) şarttır. Kelâm da selim (= saf, tertemiz, Yunan kiri bulaşmamış) akılla iş yaparsa Hikmeti yakalar, ama ...

“Kime Hikmet verilmişse, ona çook hayr (= şey) verilmiştir...” (2/269) Verilmiş kelimesine dikkat çekmek isterim. İsteyene verilir; bu istek de fiilî çaba ile olur. Kendisine Hikmet verilen kişi, ‘ben kazandım’ demez; olsa olsa “bana verildi’, der.

Bugün tasavvuf, “bu felsefeden”! (= Hikmet’ten) uzaklaştı ve bir takım şeklî ritüellere sarıldı ve ne yazık ki umut da olmaktan çıktı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET