BÜYÜK UMUTLAR

Bu umutların, Charles Dickens’in ünlü romanı ile hiçbir ilişkisi yok.

Umutlar ne kadar büyük olursa, sonuçları (= karşılıkları ve hayal kırıklıkları) da o kadar büyük olur. 

Umut, gelecekte oluşacak olumlu beklentidir; hayal kırıklığı, bu beklentinin gerçekleşmemesi, boşa çıkmasıdır.

Kişide umut nasıl oluşur?!.

İçine doğar veya onu bize B/birileri va’d eder. İçe doğan ile va’d edilen aynılaşabilir/uyuşabilirse, umut çook güçlü bir motivasyona dönüşür, hayal kırıklığı akla bile gelmez.

Allah’ın va’di = bize vadettiği sonuç = âhiret (= cennet veya Rızâ, bir güneş gibi) içimize doğmuşsa, artık geceler fecre dönüşmüş ve dünya o va’d için yaşanır hâle gelmiştir. O kişi artık hulus-u kalp ile (= inanarak, hiçbir hayal kırıklığı ve şüphe yaşamadan), “Allah va’dinden dönmez.” (3/9. 13/31. 22/47. 30/6. 39/20.) diyebilir ve o va’de göre bir hayat sürebilir.

Va’di dikkate almayanlar için vaîd vardır; vaîd, azap, çook büyük hayal kırıklığı, cezâ demektir.

Allah’a inandığını söyleyen bir insan (= bir Müslüman, hâşâ), Allah’ın va’dinden (verdiği sözden) döneceğini (= sözünü yerine getirmeyeceğini) ve insanları kandıracağını düşünebilir mi?!.

Herkes büyüklüğüne göre va’d verir; en büyük Olan’ın (= Allah-u Ekber) va’di de en büyük = çook büyük olur.

Unutmayalım, şeytanlar (tâğutlar, putlar) da bize va’d = söz vermiş, ama onların va’di boş, kendileri de yalancı çıkmış; bizleri kandırmışlardır. (14/22.) Bu, olmuş-bitmiş bir hadise değildir, hâlâ devam etmektedir; sonuçlarını da çook “yakında” (ölünce, ölüm çook yakın) göreceğiz.

“Ey Âdemoğulları!. Ben size şeytana ibâdet etmeyin (= onun sözünü/va’dini dinlemeyin = en lâ teabudu’ş şeytan), o sizin için apaçık düşmandır, demedim mi?!.” (36/60.)

Umutlarımızın boşa çıkacağına dair içimize (en küçük) bir kuşku = şüphe düşüyorsa, bu Ramazanda da şeytanımızı kontrol altına alamamışız demektir. Bu kuşkuyu = şüpheyi her hissettiğimizde, hemen Allah’a sığınmalı ve O’na güvenmeliyiz. (= “festeiz billahi” 41/36.)

Hadi yeniden, yeni bir hayata Eûzü-Besmele ile... bu hayat, umutla başlar ve umutla yeşerir.

Umudun yokluğu (= umutsuzluk) karamsarlıktır, bütün dertlerin ve sıkıntıların kaynağıdır.

Allah’tan umut kesilmez; O, (aynı zamanda) en büyük umuttur. 

Umudunu kaybetmiş bir insan, her şeyini kaybetmiştir.

Allah bizi bir “umutla”! (= Bana kul olsunlar diye) yaratmış ve buraya göndermiştir; umudumuzu kaybedersek, (kimseye) umut olamayız.

Her insan (kendi çapında) bir umuttur; şeytanlar bu umutları boşa çıkarmak (= kendilerini haklı çıkarmak) için varlar ama onlar aslâ haklı çıkamayacaklardır.

Haklı olanlar, Hakk’la ve hakikatle olanlar ve sırat-ı müsteqîmden ayrılmayanlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET