ÜÇ TARZ-I SİYÂSET
Osmanlının son yüzyılında izlenen siyaset : Batılılaşma. İslâmlaşma. Türkleşme.
Batılılaşma taraftarları, redd-i miras edenlerden ama batının mirasını alanlardan,
İslâmlaşma taraftarları (= İslâmcılar), İslâm’ı modern okumaya tâbî tutanlardan,
Türkleşme taraftarı, İslâm öncesi daha eski döneme giderek, eski mirastan beslenmek isteyenlerden oluşur. Bunların “yenilerini” de Osmanlılaşma (= Osmanlıcılık) taraftarları oluşturur.
Osmanlılaşma taraftarları, İslâmlaşma ile Türkleşmeyi, kısmen de Batılılaşmayı karıştıranlardır. Bunlar da Fransız Devriminden = Batı Modernleşmesinden etkilenmişlerdir, milliyetçidirler. Buradaki milliyetçilik, ırkçılıktır; asıl (orijinal) milliyetçilik, “dinciliktir”!. Batılı anlamda milliyetçilik (= ırkçılık), modern bir kavramdır; bizdeki isim babaları da Ziya Gökalp ile Tevfik Fikret’tir.
Modern İslâmcılar, alınan dînî mirası, batı pazarında “satmaya”!, daha doğru bir ifâde ile batı tarzı bir düşünceye kurban etmeye cüret etmişler/edebilmişlerdir. Bu yüzden Ortadoğu ve Türkiye’deki İslâmcılık iflâs etmiş, İhvân’dan ve Millî Görüşten umut kesilmiştir.
Aldığımız İslâm mirasını, batılı hayat tarzı ile değil, orijinal hâliyle ve kendi “düşüncemizle/mantık yürütmemizle, saf/bozulmamış fıtratımızla” (= paradigmamızla) algılamalı, bu algı kendi hayat tarzımızı = ahlâkımızı oluşturmalı; bu mirasın üzerine batı sosu sıkmamalı/katmamalıyız. Miras aldığımız düşüncenin kökleri, Asr-ı Saadettedir. Bu düşünce tarzına, Abbasî hilafeti döneminde batı aklı (= Yunan virüsü) girdi. Bu akıl, araçsal akıldır; metafizik dünyayı ve dînî ahlâkı (= salih ameli) dışlayan (yok sayan) bir akıldır, bu akıl dünyevî bir akıldır. Batı bu akla, kilise (= din) ile mücadele ederek ulaştı. Rönesans, reform, aydınlanma, sekülerleşme, bilimi kutsal sayma, ilerleme/kalkınma (sanayi/endüstri devrimi), teknoloji, bu aklın parametreleridir. Bu akıl, tek dünyalı bir akıldır; cenneti burada kurmaya azmetmiş bir akıldır... ama bu akıl, 20. yüzyılda iki dünya savaşı ile duvara toslamıştır. Dinle bağını/bağlantısını koparmıştır. Son yıllarda yeniden dine (Hint mistisizmi ve spiritüalizm gibi dinlere) dönmeye mecbur kalmıştır ama ortada, İslâm’dan başka sahih bir din yoktur/kalmamıştır; mevcut din (Hıristiyanlık, kilise), dini üçe bölmüştür. Bu din, Sezar’ın hakkını Sezar’a, İsâ’nın (Oğul’un) hakkını İsâ’ya (Oğul’a), Tanrı’nın (Baba’nın) hakkını Tanrı’ya (Baba’ya) veren bir dindir. Bu dinde, Sezar, dünyevî/maddî iktidarı/gücü; Tanrı, uhrevî/manevî gücü; İsâ da iki güç arasındaki irtibatı temsil ediyor.
Bu üçlü yapı (teslis), İslâm’da yok. İslâm, tevhîd dini; güçleri bölmez ve çatıştırmaz. Miras aldığımız din, bugün bu güçleri (aslında iki gücü : dünyevî/maddî ve uhrevî/manevî gücü) uyumlu kılabilecek/kurabilecek bir aklı esas alır. Efendimiz, döneminin hem dînî, hem siyasî lideri idi. O, hem Peygamber hem Devlet Başkanı idi.
İlk dört halife döneminde kısmen bu uyum/birlik sağlandı, Muaviye ile hilâfet saltanata dönüştü, dünyevîlik ağır bastı. Bunu gören ve kendini sorumlu hisseden Müslümanlar tasavvufa kaydı (= kaçtı); çünkü saltanat çok güçlü idi; düzeltme çabaları sonuç vermedi, Kerbela gibi büyük katliamlar yaşandı... Osmanlı da saltanattı; Osmanlıda tasavvuf saltanatla kardeşti, kol kolaydı. Cumhuriyet ise büyük bir kopuştu...
Bugünün Müslümanları neyi, nereden ve nasıl (miras) alacaklarını bilmeli ve “özgünlüğe” azamî özeni göstermeli. Günümüz Müslümanları aldığı bu mirası, geçmişin ve günümüzün (= batının) yanlışlarının düşünsel ve fiilî etkisinde kalmadan (= yaşananlardan dersler çıkararak), güzel ve örnek bir ahlâka/modele (= sahih ve sâlih amele) dönüştürebilmeli. Zor bir işten söz ettiğimin farkındayım. Bu, ancak ve ancak, Efendimizin örnekliğini, insanın fıtrat ve ihtiyaçlarını, doğuyu ve batıyı çok iyi bilen, doğuya da batıya da “eleştirel” bakabilen ve o mirası bugüne canlı-kanlı bir şekilde taşımayı becerebilen Müslümanlarca başarılabilir. Bunu, ilmi ile amel eden (= âmil), Allah’tan korkan = sadece Allah rızası için çalışan/iş yapan âlimler (müctehidler) yapabilir.
Ben buna “özgün siyâset” diyorum; siz de dördüncü tarz siyaset diyebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder