MUHAFAZAKÂRLIK

Muhafaza etme, koruma, ama bunu neyi muhafaza edeceğimizi, koruyacağımızı bilerek yapma/k. Hiçbir şeyi muhafaza etmez, değerini bilmez ve her şeyi kola kutusu gibi kaldırıp atarsak, kimliğimiz ve kişiliğimiz oluşmaz, dolayısı ile de oturmaz. Her şeyi olduğu gibi muhafaza edersek de çöp eve (çöplüğe) döneriz. Öyleyse, bazı (önemli/değerli) şeyler, muhafaza edilmeli; bazı şeyler de işi bitince atılmalı. Önemli ve değerli şeylerin ne olduğunu nasıl bileceğiz?!.

Geçmişlerin tecrübesinden yararlanacağız.

Kendi tecrübemiz, deneyimlerimiz (= aklımız) bize yol gösterir.

Rabbimiz bize yol gösterir. 

İlk yol, tarih bilinci ile = iyi bir tarih okumasıyla; ikinci yol, mevcut imkân ve şartların iyi değerlendirilmesi ile; üçüncü yol, her ikisinin birlikte ele alınması ve geleceğin öngörülmesi ile mümkün.

Böyle bakınca muhafazakârlık, körü körüne geçmişi taklit veya aynen tekrar değildir.

Kelimenin karşıtı modernlik (= yenilikçilik) de, eski olan her şeyi atıp, yeni olan her şeye dört elle sarılmak değildir. Bunlar = bu kavramlar, tek başlarına ele alındığında bizi ifrat ve tefrite (= iki aşırı uca) sürüklerler. Meseleye böyle yaklaşırsak, tek başına muhafazakârlık da tek başına modernlik de kötüdür. Modernlik yenilikse; o yeni/lik, kadîm = eski ve değerli olanla uyumlu olmalı veya ona uydurulmalı. Eskiye = kadim olana körü körüne bağlılık, bizi cedid (yeni) olandan mahrum eder. Böyle bir hayat, bizi sıkar, boğar. Eski ile uyumlu olmayan yeni ise, bizi bukalemuna çevirir.

İnsan, hem bir kültürün içine doğar hem de kültür yapar/oluşturur. İçine doğduğu kültür, muhafaza edilen gelenek; oluşturduğu kültür ise, o kültüre yaptığı ektir. Taklit ise, geçmiş kültürü aynen alma/benimsemedir. Geçmişten gelen kültürden hiçbişey almama = onun her malzemesini atma = her şeyi yeni olarak kullanma ise köksüz olma, rüzgârın önünde dalından kopmuş kuru bir yaprak gibi oraya-buraya savrulmadır.

...

Siyasî bir kavram olarak muhafazakârlık :

Siyaset, örgütlü toplumun (devletin) yönetimi. Devlet (toplum) yönetilirken, tamamen eskiye takılmak da, tamamen yeni olana sarılmak da problemli; denge durumu (= itidalli değişim) esas olmalı/alınmalı. Muhafazakârlık adı altında eski özlemi (nostalji) de, çağdaşlık (yenilik/çilik) adı altında yeniye sarılmak da yanlıştır.

Herkes (= her toplum), kendi yaşadığı şartlarda, geçmiş deneyimlerden ders alarak ve geleceğini kurgulayarak yaşar, yaşamalı. Demem o ki, geçmişin değişmeyen kadim değerleri, --- şekli değil ---, günümüzün değerlerini şekillendirmeli ama geleceğe aktarılacak olan, oluşan (bu) şekil değil, yine (yeni) değerler olmalı. Bunun için de siyasetçiler, iyi siyaset felsefesi (dünü, bugünü ve gelecekte olması muhtemel olanları) bilmeli; insanları ne tarihin hapishanesine (anakronizme), ne de geleceğin bilinmez karanlık, kör, dipsiz kuyusuna sürüklemeli (= sürüklememeli).


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET