ANLAŞ(IL)MAK

Düşünce söz konusu olunca, insanlarla aynı düşüncede olmak = anlaşmak veya anlaşılmak zor zanaat. Çünkü, herkes aynı (şekilde) düşün(e)müyor. Aynı geçmişi, aynı endişeleri, aynı beklentileri yaşamıyor...

Bu adam okumuş (bu konuda uzman, doktora yapmış, doçent, profesör olmuş; bu konuda kitap yazmış (bu adam/a şair-yazar unvanı almış/verilmiş, vs.); görmüş-geçirmiş; ‘bu beni anlar veya ben bu adamı anlarım’ dediğimiz adamlarla bile anlaşamıyoruz, onlar tarafından bile anlaşılamıyoruz. Üstelik bunlar kendilerini konunun uzmanı (kompetanı) gördükleri için size acımasızca ve kabaca saldırıyor ve sizi cahillikle suçluyorlar...

(Okumamışların (= az-çok mürekkep yalamamışların) hâli ise tepkisizlik. Bu tepkisizlik yüzünden onların bizi/sizi anlayıp-anlamadığı belirsizliğini koruyor.)

Bilgi, insanı olgunlaştırmalı, rüşte ulaştırmalı. Rüşt, muhataba davranışta; muhatabın herhangi bir yanlışına (veya doğrusuna) verilen tepkinin biçiminde (savunma veya saldırıda) açığa çıkıyor.

5-10 yıllık yazı (paylaşım) deneyimin bana bu toplumun (bizim) henüz rüşte ermediğini gösterdi. Düşüncelerimizin doğruluğunda ısrarcıysak sabretmekten başka elden bişey gelmiyor; anlaşılmasak (= anlaşamasak) da düşüncelerimizi açıklamaya (yazmaya) devam. Gün gelir, belki birileri bizi anlar; anlamasa da biz, bize düşen görevi yapmaya devam ederiz; insanların rabbi biz değiliz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET