MÂLİK-İ YEVM-İD DÎN

"Mâlik-i/Mâlik-i Yevm-id Dîn." (1/3)

Bu cümle, Fatihâ Sûresinin 3. âyetinde geçer; iki şekilde de okunur. Cümlede üç kelime (kavram) var : Melik/Mâlik. Yevm ve Din. Şu şekilde meallendiriliyor : Din Gününün Sahibi.

Melik, yönetici-kral; Mâlik, mülkün sahibi demek. Yevm, gün. Nekra. Din, düzen kuran, kural/yasa koyan. Yevm-id Dîn tamlaması : Din Günü = Hesap Günü. Bu, bence oldukça dar bir anlamlandırma.

Sûre bütünlüğü ile birlikte düşündüğümüzde, --- ki sûre, Kitâb’ın özetidir --- bu üç kavramın birbiri ile ilişkisi sadece öte dünyadaki Hesap Gününe hasredilemez/hapsedilemez. Kitâb, daha çok buradaki hayatı düzenlemek = burada bir din kurmak için inmiştir ve insan, iradesini burada kullanacaktır.

Melik (= Kral), düzen (= din) kurmak ve kurduğu düzeni (= dini) sürdürmek için kurallar koyar ve koyduğu kurallara (= dine) uyulmasını = uygun yaşanılmasını emreder. Çünkü O, Mâlik’tir, Sâhip’tir, Hâkim’dir.

O Melik’in mülkünde yaşayan bizler (= herkes), O’nun koyduğu kurallara (= dine) iki şekilde itaat ederiz : 

1) O’ndan = O’nun gazabından, vereceği cezadan korktuğumuz için.

2) O’nun koyduğu kurallar (= din) aklımıza, vicdanımıza “yattığı” ve o kuralları cân-ı gönülden kabul ettiğimiz (= Rıza), O’na inandığımız (= güvendiğimiz = iman) ve O’na teslim olduğumuz (= islâm) için.

İlkine, taqvâ (= Allah korkusu!) denmiş, ama bence bu, taqvâyı tam karşılamıyor; bence taqvâ, ikinciyi de içine alıyor; hatta ikinci (= rıza) olmadan “tam taqvâlı”! olmamız mümkün olmuyor. Çünkü, salt birinci hâl/durum duygusal bir durum; salt ikinci hâl/durum ise aklî bir durum; ikisi birden, kalbî, içtenlikli, bütünsel bir durumdur. Allah-u A’lem, bu durumların, buradaki ve ötedeki yansımaları/karşılıkları da farklı olur, olacaktır. Özgür iradesi ile = korkusuzca O’nun koyduğu kurallara (= dine = O’na) itaat edenle, O’ndan korktuğu için (zoraki!) O’nun koyduğu kurallara (= dine = O’na) itaat eden kimse, hiç bir ve aynı olur mu?!.

Burada özgür iradesi ile = korkusuzca = gönüllüce ve samimî bir şekilde (= ihlâs) O’nun koyduğu kurallara (= O’nun dinine = O’na) itaat edenler, ötede (cennette) de özgürce = istedikleri gibi; burada, O’ndan korktukları için O’nun koyduğu kurallara (= O’nun dinine = O’na) itaat edenler, ötede (cennette) de "korkarak"! yaşayacaklardır.

Burada, O’nu tanımayanlar, O’na = O’nun koyduğu kurallara (= O’nun dinine = O’na) itaat etmeyenler, ötede (cehennemde) bedel ödeyecek, ceza çekecekler. O, Din Gününün de Sahibidir, Hâkimidir.

Din, buradaki düzeni de ötedeki düzeni de kuran ve sürdüren kurallar (yasalar) bütünüdür. Bu kuralları (yasaları) Melik (= Kral) koyar. İnsanların koyduğu kurallar (yasalar), O’nun koyduğu yasalara (kurallara) uyarsa, O Kral’ın Mülkünde O’na itaat edilmiş, O’nun dinine göre yaşanmış; uymazsa, O’na isyan edilmiş olunur. 

Günde 40 kere okuduğumuz bu âyeti (= bu sûreyi) bir de böyle okuyalım (ve düşünelim), derim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET