EVRENSEL ve YEREL

Değerler evrenseldir ama o değerler belli bir yere (= bölgeye, coğrafyaya) indiğinde “yerel” özellik kazanır ve ‘yerel elbiseler’ giyer/ler = inzâl. Kur'ân’ın Arap toplumuna (= Arap yarımadasına) indiği gibi. Biz, Kur'ân’ın evrenselliğini yerelliğinden çıkarmaya gayret edeceksek, ki, başka bir şansımız da yoktur, Onun diline (Arapça’nın lafzına) değil, o dilin (Arapça’nın) taşıdığı değerlere (= o dilin anlamına) yoğunlaşmalıyız ve o dilden kendi dilimize bu değerleri (anlamları) ‘bişekilde’! taşımalı/aktarmalıyız. Bu da, iyi Arapça bilmeyi, bildiğimizi (anladığımızı) yaşamayı ve hayata geçirmeyi gerekli ve zorunlu kılar. Dil, hayattan (yaşamdan) kopuk değildir; hayattan kopuk dil, yaşamaz = kalıcı olmaz. Anlamları her ne kadar dil taşısa da, dilin taşıdığı anlam, yaşamın (amelin) taşıdığı anlam gibi etkili olmaz; çünkü dil, hayattan soyutlanabilen bişeydir. Ağzı olan konuşur; yaşanmayan, hayata aktarılmayan şeyler de konuşmaya malzeme/konu olur.

Yerele takılı kalanlar (= milliyetçiler), aslâ evrenseli yakalayamazlar ve kendilerini dar alana hapsederler. Yerele (yerel değerlere), evrenseli (evrensel değerleri) meczedenlerin (bu kelime mezcetmek şeklinde de yazılıyor) ufukları/vizyonları çoook geniştir, onlar, hiçbir çelişkinin olmadığı, her şeyin birbiri ile uyum içinde olduğu/bulunduğu ‘mele-i âlâ’ya kadar çıkarlar. Çelişki, çatışma aşağıdadır; çünkü şeytan/lar aşağıda (= denî olan dünyada) yaşarlar, onlar (da) cennetten kovulmuşlardır.

Tüm çabamız tekrar yükselmek (= urûc etmek) değil midir.

Yoksa sizler hâlinizden memnun musunuz?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET